Hakim, zanlıya ceza vermemek için çaba göstermekte elinden geleni yapmaya çalışmaktadır.
“Açık saçık gezdiğini söylediğin bu kızları sopa ile sen mi dövdün?“
-Evet, ben dövdüm “der adam.
Kızdığını belli etmemeye çalışan hakim tekrar sorar;
-Bak, tekrar soruyorum bu kızları sahi sen mi dövdün ha!?
” Evet hakimim ben dövdüm ”diye üsteler adam.
Hakim sorusunu tekrarladıkça adamın cevabı hep ‘ben dövdüm’ dür’.
Hakim,”bak bir daha sormam ha. Bu kızları gerçekten sen mi dövdün?”
Adam “hayır ben dövmedim” dese salıverecektir çünkü onu.
Adam hakime dönüp; ”hakimim, bana bu yaştan sonra yalan mı söyleteceksin. Vallahi de tallahi de ben dövdüm” deyince, “günah benden gitti” diyen hakim “ üç ay hapis cezası ile cezalandırıyorum seni. Git yatta aklın başına gelsin senin” diyerek kararını verir.
İşte biz böyle adamlara; deli, manyak, abdal, budala ve de enayi yaftası yapıştırıyoruz.
Biz olsak belki de “dövmedik, yapmadık” diye yalana başvuracağız.
Adam fakir. On kuruşa ihtiyacı var. Yolda bulduğu içi milyarlar dolu parayı götürüp emniyete teslim ediyor.
Peki, bazılarımız “deliye bak! Ben olsam…”diye aklından geçirmiyor mu?
Onun için biz akıllı, o da deli güya!
Söylediklerini kılıfına uydurmak ve de kıvırmak için sözlükte yazanları delil gösteriyor.
Efendim, sözlükte şöyle yazıyormuş da, böyle deniyormuş da…
Yeme bizi hemşerim! Sen niyete bak niyete!..
Çocuklara cinsel tacizden bahsederken ‘önüne yatmak’ kelimesinin sözlükteki anlamını bize yutturmaya çalışma tamam mı?
Sen akıllısın, biz de deliyiz öyle mi?
Vay vaaay vaaaayyy!!!
Kıvırma ve inkar akıllılıksa sen hep öyle kal emi.
Bir de ‘ altına yatmak’ sözünü kıvır da görelim bakalım.
Eğilmeden, bükülmeden ve de kıvırmadan “ben dövdüm” diyen adama belki deli yakıştırması yapanlar olabilir. Ama doğruluk tedavi gerektiren bir hastalık değildir ki.
Bir zamanlar bizim deli Suphi’miz vardı.
Kızdırılınca da söverdi bize. Sonra da yalancıktan küsüşürdük onunla.
Barışmak için elinde eski yazılı bir kitapla gelir, güya o kitaba el basarak ”bir daha söversem cennete gideyim” diyerek yemin ederdi.
Cennetle cehennemi hep karıştırırdı Rahmetli.
Ağızlarından sinkef çıkaran ağzı bozuklar, söylediklerinin akıbetini bizim Suphi gibi karıştırıyor olmalılar.
Yani Suphi’nin diliyle cennetlik bunlar!
Aslında bu gibilerin tedaviye ihtiyacı var işte.
Tarih kitaplarının yazdığına göre; eskiden Avrupa’da bu gibiler ”şeytanla işbirliği yapan mel’un mahluk muamelesi görüp çok defa diri diri yakılırlarmış.
Osmanlıya göre ise bu gibilere Allahlık denilirmiş.
Hastalıklarının çeşidine ve derecesine göre de deliler musikiyle tedavi edilirmiş.
Hüzzam makamı, melal ve hüzünlü olanlar içinmiş mesela.
Saba makamı ise kederli ve üzüntülülere şifaymış.
Ferahnak ise adından da anlaşılacağı üzere neşeyi, kır ve tabiat duygusu verirmiş.
Segah da din ve tasavvufi duygularla tedavi edermiş hastayı.
İşrak makamı derin aşk duyguları çekenlere iyi gelirmiş.
Mahur ise sert karakterliliği ve canlılığı çağrıştırırmış.
Rast makamı da duygulara damardan hitap edermiş.
Ağzı bozuk ve nefret dili kullananlara hangi makam gerekli acaba?
Uzman değilim, ama en uygunu nefreti makamıdır herhalde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.