ANKARA - Şizofreni Dernekleri Federasyonu’nun faaliyete geçirdiği Mavi At kafede şizofreni hastaları ve yakınları çalışıyor. Kafede çalışan şizofreni hastası Zübeyr Karabay 1985 yılında bu hastalığa yakalandığını söyleyerek, “Rahatsızlığın ilerleyen yıllarında derneğimizi buldum. Buraya gelmeden önce evde dört duvar arasında kapanıp kalmıştım.” dedi.
Beşevler'de bulunan ve girişinde büyük bir mavi at heykeli olan kafe ismini buradan almış. Kafenin içine girildiğinde sağda kitaplar, alışveriş malzemeleri, sol tarafta elbise ve 2. el eşyalar yer alıyor. Şizofreni Dernekleri Federasyonu’nun 2009 yılının Haziran ayında faaliyete geçirdiği kafede şizofreni hastaları ile yakınları ve gönüllüler çalışıyor.
“BU HASTALIKTAKİ EN ÖNEMLİ ÖZELLİK GÜVEN KAYBI, BİZ BUNU KAZANDIRIYORUZ”
Uzman Psikolog Fatoş Canborgil kafede ve dernekte gönüllü olarak görev alıyor. Hastalara ‘arkadaşlarım’ diye hitap eden Canborgil, “Arkadaşlarımızla birlikte kafede orayı ayakta tutmak, arkadaşlarımızı sosyalleştirmek adına açılmış bir yer. Bu hastalıktaki en önemli özellik güven kaybı. Biz burada bu güven kaybını yarattığımız sosyal ortamla kazandırmaya çalışıyoruz. Bunu yaptığımızda da başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü şu anda 10 arkadaşımız devlet memuru olarak çalışıyor. Bir kısmı da E-KPSS’lere hazırlanıyorlar.” ifadelerini kullandı.
“SERVİSLER, SİPARİŞ ALMAK ONLARA AİT”
Canborgil, şöyle devam etti: “Çok mutlular. Çünkü işe yaradıklarına inanıyorlar. Servisler, sipariş almak onlara ait. Burada çeşitli etkinlikler yaparak zamanlarını değerlendiriyorlar. Senede iki defa gösteri yapıyoruz. Tiyatro, dans. Kitap okuyarak, tavla oynayarak vakit geçiriyorlar. İki arkadaşımız İngilizce kursuna devam ediyor. Gelen yabancılarla ne biliyorlarsa o özgüveni kazandıkları için İngilizce konuşuyorlar.”
“ÇOK ZOR GÜNLERİMİZ OLUYOR, AYAKTA ZOR DURUYORUZ”
Toplumun şizofreni hastalarıyla empati kurmasında önemli bir misyonu olan kafede, gönüllü anne olarak görev aldığını söyleyen Perihan Güleç, aynı zamanda hasta yakını. Mavi At’ın hastalara çok iyi faydasının olduğunu söyleyen Güleç, şunları kaydetti: “Gelen müşterilerle birlikte yüz yüze geliyorlar, iletişim kuruyorlar. Şizofreni hastalığından korkulmayacağını gelen müşteriler de görüyor. Şizofreni korkulacak bir hastalık değil. Benim hastam da buraya gelmeden önce hiç kimse ile iletişime girmiyordu ama şimdi buranın bir çöpünü dökebiliyor, arkadaşlarıyla sevgi sıcaklığı yaşıyor. Burada ikinci el eşyaları satılıyor. Gelen öğrenci arkadaşlar alıyor. Maalesef buranın maddi durumu iyi olmadığı için ikinci el eşya ile burayı çalıştırmayı düşünüyoruz. Çok zor günlerimiz oluyor, ayakta zor duruyoruz. Henüz daha kamu yararına olmadığı için karşıdaki bir kafe nasıl kira ödüyorsa o şekilde biz de kira ödüyoruz. Tabi kamu yararına dönüşürse çok büyük yararı olacak. Gerekli başvuruları yaptık, bekliyoruz.”
“BURAYA GELMEDEN ÖNCE EVDE DÖRT DUVAR ARASINDA KAPANIP KALMIŞTIM”
Kafenin çalışanı Zübeyr Karabay 50 yaşında. Rahatsızlığının 1985 yılından beri devam ettiğini söyleyen Karabay, o zamanlar hastalığının AST olduğunu kaydetti. ‘Daha sonra doktorlar şizofreni tanısı koydular’ diyen Karabay, “Rahatsızlığın ilerleyen yıllarında derneğimizi buldum. Daha sonra kafemiz açıldı. 2009 yılından beri burada çalışıyorum. Tedavime çok fazla katkısı oldu. Buraya gelmeden önce evde dört duvar arasında kapanıp kalmıştım. Arkadaşlarımla çevrem yoktu. Kafede temizlik, alışverişe gelenlere yardımcı oluyoruz. Kitap okuyoruz. Boş zamanlarımızda bilgisayarımızla uğraşıyoruz. Ayrıca Almanca’ya ilgi duyuyorum. Onunla ilgili kitaplar getirip burada okuyorum. Kafenin hastalığımızdaki en büyük faydası bir arkadaş ortamının olması. Eğer burayı bırakacak olursam yine dört duvar arasında kapalı kalmış olacağım. Dışarıda amaçsızca dolaşacağım.” diye konuştu. CİHAN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.