BURSA - Dünyada her yıl 17 milyon kişi kalp rahatsızlıkları nedeniyle hayatını kaybediyor. Düzenli olarak yapılan sağlık taramaları, hiçbir belirti vermeden sessizce ilerleyen kalp hastalıklarının erken dönemde fark edilmesini ve başarılı tedavi yöntemlerinin uygulanmasını sağlıyor.
Prof. Dr. Nihat Özer, Türkiye’de her yıl yaklaşık 200 bin kişi, kalp kaynaklı sağlık problemleri nedeniyle yaşamını yitirdiğini söyledi. Özer, sessizce ilerleyen kalp hastalıklarının neredeyse yüzde 10’unda hiçbir belirtisinin görülemeyeceğini ifade ederken, “Birçok hastalıkta olduğu gibi kalp rahatsızlıklarında da erken tanı büyük önem taşımaktadır. Check-up taramalarında kalpte, eğer şüpheli bir durum görülmüşse daha ileri tetkiklere başvurulmaktadır.” diye konuştu.
Kalp sağlığı için yapılan taramalarda ilk uygulanan işlemin EKG yani elektrokardiyografi olduğu bilgisini veren Özer, şunları kaydetti: “Göğse yapıştırılan elektrotlarla kalbin ritmini, damarla ilgili sorunlar nedeniyle kalpte oluşan beslenme kusurunu, kaslarda kalınlaşmayı ya da zayıflığı gösteren bir veri elde edilebilmektedir. Gerekli görüldüğü takdirde, yapısal değerlendirme için EKO olarak adlandırılan ekokardiyografi yani kalp ultrasonu yapılır. Özellikle kalp damar problemi olduğu yönünde şüphe varsa; tansiyon ve nabız yanıtının da alındığı efor testi uygulanır. Muayene, EKG, EKO ve efor testlerinin ardından risk faktörü olan hastada eğer bir kalp hastalığı varsa tanı koyma olasılığı artar. Check-up taramalarında önemli kalp rahatsızlıkların tanısı konulabilmektedir. En sık kapak hastalıkları fark edilebilmektedir. Damar hastalıkları, muayene ile çok iyi tanımlanamadığı için tetkiklere başvurulmaktadır. Kapak hastalığı ile kalbin etrafını saran perikard adlı kalp zarı ve miyokard adlı kalp kasının hastalıkları muayene bulgularıyla saptanabilmektedir. Sorunun niteliğini ve tedavi şeklini belirlemek için ileri tetkiklere ihtiyaç duyulmaktadır.”
HAYATİ RİSKİ ÖNLEMEK İÇİN
Hastalığın tedavi edilmemesinin yaşam kalitesini etkilediğini, hatta ölümcül tablolara yol açabildiğini anlatan Prof. Dr. Nihat Özer, “Kişide damar hastalığı olması, ortalama her yıl yüzde 5-10 oranında değişen hayati riski de beraberinde getirebilmektedir. Kapak hastalıklarında bu oran biraz daha azalarak, yüzde 1-3’e düşmektedir. Bu noktada hastalığın niteliği önem taşımaktadır. Kapak ve damar sorununun derecesi bu oranları değiştirmektedir. Tedavide geç kalınmış, tedavi şansını kaçırmış hastalar da tesadüfen yakalanabilir. Hastanın tedavi planına göre pil takılabilir hatta en sonunda hasta kalp nakli olabilmektedir.” diye konuştu.
20 yaşından itibaren kalp kontrollerine başlanılmasını tavsiye eden Özer sözlerini şöyle tamamladı: “20 yaşına gelen herkesin kardiyolojik check-up’tan geçmesi gerekmektedir. Bulgular normalse 30 yaşına kadar 5 yılda bir kontrol yeterli olabilir. Eğer her şey yolundaysa 30-40 yaş arası her 3 yılda bir kontrollere gidilmelidir. Ancak bir sorun olması halinde bu aralık bir yıla düşmektedir. 40 yaşından sonra görülme sıklığı arttığı için, kişinin risk faktörlerinin de durumuna göre 1-3 yılda bir kardiyoloji uzmanına muayene olmak gerekir. Kişi, 50 yaşını geçtiyse yılda bir kez yaptıracağı kontrolleri aksatmamalıdır.”
CİHAN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.