İSTANBUL - İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch - HRW) bugün yaptığı açıklamada, Güneydoğu Anadolu'da Temmuz 2015'ten bu yana devam eden güvenlik operasyonları ve çatışmalar sırasında kadın, çocuk ve yaşlılar dahil olmak üzere çok sayıda Kürt sivilin öldürüldüğünü açıkladı.
HRW'den yapılan açıklamada, "Yerel insan hakları grupları 100'ün üzerinde sivilin öldürüldüğünü ve çok sayıda da yaralı olduğunu bildiriyor. Son günlerde bölgeye yapılan benzeri görülmemiş bir askeri sevkiyatın ardından bazı şehirlerde sokağa çıkma yasağı yürürlüğe kondu. Bu şehirlerin bazı mahalleleri ise ordunun top atışlarına ve silahlı Kürt gruplarıyla aralarındaki yoğun çatışmalarına sahne oldu." ifadelerine yer verildi. İnsan Hakları İzleme Örgütü sivil ölü sayısının önümüzdeki günlerde hızla arabileceğine ilişkin duyduğu endişeyi dile getirdi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Eylül ve Kasım aylarında uygulanan üç uzun süreli sokağa çıkma yasağı esnasında asker ve polis güçleri tarafından gerçekleştirilen operasyonları mercek altına aldı. HRW, bu süreçte öldürülen 15 sivilin vakalarını, akrabaları ve tanıklarla yaptığı detaylı görüşmelerle belgeledi. Ayrıca, mermi ve şarapnelle yaralanan 8 sivilin beyanlarını ve gözaltında ciddi kötü muamele görmüş üç vakayla ilgili ifadeleri de kayıt altına aldı. Anlatılanlara göre devletin uyguladığı sokağa çıkma yasakları esnasında yaralıların tedaviye erişimi engellendi, mahallelerin tamamında halkın su ve elektriği kesildi ve yiyecek almaları mümkün olmadı. Pek çok insan çatışmalardan kaçmak için evlerini terk etti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü kıdemli Türkiye araştırmacısı Emma Sinclair-Webb, “Türkiye hükümeti güvenlik güçlerini dizginlemeli. Gücün orantısız ve kötüye kullanılmasını derhal sona erdirmeli ve operasyonlar sırasında gerçekleşen ölüm ve yaralanmaları soruşturmalıdır.” dedi. Sinclair-Webb, “Bölgedeki Kürt nüfusa yapılanların göz ardı veya örtbas edilmesi, yalnızca güneydoğudaki yaygın bir kanının doğrulanmasına yarayacaktır: Mesele Kürt silahlı gruplara yönelik polis ve askeri operasyonlara geldiğinde, hiçbir sınır – kanun yok.” diye devam etti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün görüştüğü tanıklar, güvenlik güçlerinin sokakta gördükleri veya evinden çıkan herkesin üzerine, silahlı olup olmadığına ve kişinin herhangi bir tehdit oluşturup oluşturmadığı ya da ölümcül güç kullanımı gerekip gerekmediğine bakmaksızın defalarca ateş açtıklarını anlattılar.
Açıklamada, "Yerel gruplarca toplanan kanıtlar ölü ve yaralı sayılarının çok daha yüksek olduğunu gösterse de, tam sayının belirlenmesi, her vakada ölümlerin sorumlularının bulunması ve öldürülenler arasında çatışmalarda yer alanların olup olmadığının ortaya çıkarılabilmesi için kapsamlı bir soruşturma yürütülmesi gerekiyor. Ulusal ve uluslararası insan hakları hukukunun hükümete bu konuda verdiği net yükümlülüklere rağmen, yetkili makamlar İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün belgelediği 15 ölümle ilgili olarak yapılması gereken soruşturmaları tamamlamış değiller." ifadelerine yer verildi.
Tanıklar İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, yaralılar için ambulans çağırmaya çalışıldığında acil servisin kendilerine ambulansın gelmesinin mümkün olmadığının söylediğini ve yaralıları kendi arabalarıyla hastaneye götürmeye kalkıştıklarında da polisin kendilerini durdurduğunu anlattılar.
Açıklamada, şu ifadelere yer verildi: "Türkiye makamlarının halkı silahlı grupların şiddetinden koruma sorumluluğu ve yaşam hakkına yönelik tehditlere karşı makul güç kullanma yetkisi olsa da, bu yetkiyi kullanırken sokağa çıkma yasağı uygulamak dahil her türlü polis operasyonunda, uygulamadan etkilenen bölgelerde yaşayanların haklarına saygı gösterilmesini, tedbirlerin karşı karşıya olunan tehditle orantılı olmasını ve insanların tıbbi tedavi dahil olmak üzere temel hizmetlere erişebilmesini sağlama yükümlülüğü de bulunuyor."
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks 18 Kasım tarihli açıklamasında şöyle demişti:
"Türkiye devletinin terörle mücadele hakkı ve yükümlülüğünün olduğunu yinelemekle birlikte, bu mücadelede başvurulan yöntemlerin başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere, uluslararası standartlarda belirtilen insan haklarına saygılı olması gerektiğini vurgulamak gerekir. Tüm bir mahalle veya ilçede, ikinci bir emre kadar süren açık uçlu, aralıksız sokağa çıkma yasaklarının olması, büyük bir nüfusun en temel insan haklarının ciddi biçimde kısıtlanması anlamına gelmektedir. Bu yöntemin Ağustos ayından bu yana Türkiye'nin güneydoğusunda sıkça ve yaygın biçimde kullanılması, demokratik bir toplumda gözetilmesi gereken orantılılık ve gereklilik kriterlerinin karşılanmadığı izlenimi vermektedir." CİHAN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.