Türkiye’de okul çağında 833 bin Suriyeli çocuk olduğunu bunlardan 479 bininin Türk çocukları ile aynı eğitimi aldığını belirterek, “En kısa süre içinde yüzde 58’ini kapsama içine aldığımız bu evlatlarımızın tamamını, kendi eğitim sistemimizin içerisinde evlatlarımız hangi eğitimi alıyorsa onlarda da vermeyi sağlayacağız” dedi.
UNESCO Türkiye Milli Komisyonu 3. Büyük Buluşması’nın Antalya’nın Kundu Turizm Bölgesi’nde bir otelde başladı. Buluşmanın açılışında konuşan Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Türkiye’de UNESCO ve Milli Komisyo’nun çalışmaları hakkında farkındalığın arttırılması gerektiğini belirtti.
Bu noktada ilgili paydaşların katılımı ve görüşleri yeni bir yol haritasının belirlenmesinde önemli olduğunu aktaran Bakan Yılmaz, “Barış, hoşgörü, diyalog uzlaşmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç durulan bu dönemde UNESCO’nun çalışmaları ayrı bir önem kazanıyor. Milli Eğitim Bakanı olarak, UNESCO Türkiye Milli Komisyonunun çalışmalarını her zaman destekledik, desteklemeye devam edeceğiz” diye konuştu.
“Kaliteli eğitim için çalışıyoruz"
Birleşmiş milletler (BM) tarafından kabul edilen 17 sürdürülebilir kalkınma hedefinin dördüncüsü olan, “Kat sayıca eşit ve kaliteli eğitim sağlamak ve herkes için hayat boyu öğrenme imkanlarını geliştirme” hedeflerini UNESCO tarafından merkeze alınmasını önemli bulduğunun altını çizen Bakan Yılmaz, “Eğitim her bireyin her temel hakkı ve sürdürülebilir kalkınma için bir ön koşuldur. Herkesin katsayıca eşit ve kaliteli eğitim almasını sağlamak bakanlığımızın önceliğidir. Bu doğrultuda, eğitimin müfredatının güncelleştirilmesi, yeterli sayıda ve nitelikte öğretmen istihdam edilmesi, derslik başına düşen öğrenci sayısının azaltılması, ikili eğitimden tam gün eğitime geçilmesi,bununda 2019 yılı sonuna kadar tamamlanması, okullarda bilgi ve teknolojinin kullanılması, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, kısaca daha kaliteli eğitim için çalışmalarımız devam ediyor” dedi.
“833 bin Suriyeli çocuktan 479 bini okulda”
“Bu eğitimi sadece Türkiye’deki 79 milyonluk vatandaşlarımız için istemiyoruz” diyen Bakan Yılmaz, “Ülkemize gelmiş olan, geçici olarak ülkemizi kendi evi gibi gören kim olursa olsun, bunların başında da Suriyeliler geliyor. 3 milyona yakın Suriyeli ülkemizde yaşıyor. Bunların eğitim çağındaki olan çocuklarının sayısı 833 bin üzerinde. İstiyoruz ki kendi evlatlarımıza hangi eğitimi veriyorsak, onlara da o eğitimi verelim. Bu eğitim öğretim yılında 153 binden fazla Suriyeli öğrenci kendi okullarımızda aynı eğitim görüyor Türkçe müfredatla. Bir de geçici eğitim kampları var. Bu kamplarda da 325 binin üzerinde Suriyeliye eğitim veriyoruz. İkisinin toplamı 479 bin yapıyor. Buda eğitim çağında olan Suriyelilerin yüzde 58’ ine denk geliyor. Suriye’deki sorun en kısa zamanda çözülsün bu misafirlerimiz kendi vatanlarına dönsünler. Ola ki bu süreç uzun sürecek, öyle görünüyor, o zaman da en kısa süre içinde yüzde 58’ini kapsama içine aldığımız bu evlatlarımızın tamamını yüzde 100’ünü, kendi eğitim sistemimizin içerisinde evlatlarımız hangi eğitimi alıyorsa onlarda da vermeyi sağlayacağız” dedi.
“Suriyeliler için 30 okul yapıldı”
Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı yerde 2019 yılına kadar, 120 okulun inşaatının tamamlanmasının planlandığını aktaran Bakan Yılmaz, “ Bugüne kadar 30’a yakın okul sadece Suriyeliler için yapıldı. Çok kısıtlı imkanlara rağmen uluslararası toplumdan çokta büyük katkı aldığımız söylenemez. En son AB’den 90 milyon Avro katkı geldi, onunda kullanacağız. OECD’nin yeni eğitim raporu yayınlandı. Bu rapora göre OECD ülkeleri GSMH’nın 5.2 sini eğitime harcamakta. Biz GSMH’nin yüzde 5.1 eğitime harcıyoruz. OECD ile Türkiye’nin eğitime ortalama harcamaları üç aşağı beş yukarı aynı. Bu ayırdığımız kaynağı etkin, doğru yer ve zamanda kullanmak. Bütçemizden en çok payı nereye ayırırsanız oraya önem veriyorsunuz demektir. Bugün Türkiye bütçesinin yüzde 20 eğitime ayırıyor. Bu hükümetin önceliği eğitimdir” dedi.
“Sorumluluğumuz Türkiye kadar büyük”
Türkiye’de 18 milyon öğrenci olduğunu kaydeden Bakan Yılmaz, “ 7 milyonun üzerinde yüksek öğrenim alan öğrencimiz var. Sorumluluğumuz Türkiye kadar büyük. 4 milyona yakın lisans eğitimi alan öğrencimiz var. Avrupa’da en fazla yüksek öğretime giden öğrenci Türkiye’dedir desek doğrudur. Sürdürülebilir kalınma için mutlaka eğitim gerekiyor. Bizde eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak istiyoruz. Son dönemde sınıflarda mevcut ilköğretimde 25, ortaöğretimde 22 oldu. Yani 30’un altına düşürüyoruz. Teknolojik gelişmeleri evlatlarımıza ulaştırıyoruz. 1 milyon 300 binin üzerindeki tablet bilgisayarları öğretmen ve öğrencilerimize dağıttık” dedi.
“Hanım profesör oranı AB’de yüksek”
Bakan Yılmaz şöyle konuştu:
“Üniversitelerimizde hanım profesörlerin oranı yüzde 30, AB’de yüzde 15. Avrupa’nın eğitilmiş hanım akademisyen bakamından iyi bir noktada olduğunu söyleyebiliriz. Hanım kardeşlerimiz siyasette de aktif. Masa başında oturmak kolaydır ama halkın içinde halkın sorunlarının içinde olmak daha zordur. Ama siyasette de hanım kardeşlerimizin sayısını arttığını görmekteyiz. 4 milyon yakın öğrencimiz lisans eğitimi alıyorsa Türkiye’nin geleceği aydınlıktır.”
“Kucağındaki çocuklu kadına çelme takılmıyor”
Yüzde 44 olan meslek eğitimi oranını yüzde 60’a çıkarmayı hedeflediklerini aktaran Bakan Yılmaz, “Okul öncesi eğitimi zorunlu eğitim kapsamına almayı düşünüyoruz. Yabancı dil sorununu çözmek için 720 saat olan İngilizce dersini iki katına artıralım istiyoruz. Eğitim fakültelerinde daha nitelikli öğretmen yetiştirmeyi planlıyoruz. YÖK Başkanlığımız Eğitim Fakülteleri’ne taban puan getirerek daha iyi konuma getirmek istiyoruz. Ekonomik açıdan süper ülkeler var ama kültürel olarak sıralama yapılsa Türkiye ilk 5’te yer alır. Böyle bir kültür mirasçıları olarak bize büyük sorumluluk düşüyor. Kucağında çocuğuyla ülke arayanlara bu ülkede çelme takılmıyor. Biz kültürde süper güçler arasındayız. Bizim petrolümüz doğalgazımız yok ama milli geliri ilk 20 ülke içinde yer alan ülke isek biz bunu eğitim sistemimizden, eksikliklerimize rağmen, yetişen insanlar sayesinde geldik. Bu iyi bir yolda olduğumuz gösteriyor. Her gün yeni şeyler geliyor. Biz bu yarışta geri kalmayacağız” diye konuştu.
Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Başkanı Prof.Dr Yekta Saraç ise bu büyük buluşmanın ana teması “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramının, insanoğlunun tabiatı kavrama sürecinde, yeryüzündeki yaşamına farklı bir bakış açısı önerdiğini kaydetti.
Sürdürülebilir kalkınmanın insan odaklı olması gerektiğini vurgulayan Saraç, küresel problemleri çözme ve anlamlı sonuç alma safhasının temelini teşkil eden bilimsel ve teknolojik yöntemlerin, eğitim kavramıyla iç içe yürüdüğünü belirtti.
“Topluma hizmet”
Birleşmiş Milletlerin ve UNESCO’nun çeşitli raporlarında belirtildiği gibi sürdürülebilir kalkınma, küresel ve yerel çıkarlar arasında bir denge sağlamaya çalışarak, küresel şartları olduğu kadar ulusal, yerel ve bölgesel şartları da dikkate alması gerektiğine değinen Saraç, “Burada yüksek öğretime baktığımızda;yüksek öğretimin birinci fonksiyonu eğitim, öğretim ve araştırmadır. Odak, topluma hizmettir. Yüksek öğretimde önümüze koyduğumuz çalışmaların hedefi, yetiştirdiğimiz bireylerin dünyanın değişen koşullarına uyum sağlayabilecek bilgi, beceri ve yetkinliklerle donatılması, insan hakları ve demokrasi, çevresel-kültürel ve estetik değerler konularında duyarlı, aktif vatandaşlar olmalarıdır” dedi.
“Temel bilimler öğrenciler tarafından tercih edilmiyor”
Yüksek öğretim Kurulu olarak bölgesel kalkınmada üniversitelerin rolünü daha belirli, daha etkin hale getirmek amacıyla Türkiye’nin ihtiyacı olan alanlarda 5 üniversiteye “Misyon Farklılaşması” temelinde ayrı bir rol belirlediklerinin altını çizen Saraç,“ Böylece, üniversite olmanın şumüllü yapısından uzaklaşmadan bölgesel gelişmede ve belirli bir alanda o üniversitenin öne çıkmasını bekliyoruz. Ülkemizin en çok ihtiyacı olan temel bilimler alanları son yıllarda öğrencilerimiz tarafından hiç tercih edilmiyor, onlarca değerli öğretim üyemizin bulunduğu bu bölümler neredeyse kapanma noktasına geliyordu. Bu programları tercih eden ilk 25 bindeki öğrencilere burs verilmesi ve rasyonel kontenjan politikası ile bu sorun çözümlendi ve bugün temel bilimlerimiz yeniden üniversiteler yapıda canlılık kazandı” diye konuştu.
“ Ziraat,orman, su bölümlerinin önemi”
Türkiye açısından stratejik önem taşıyan ziraat, orman ve su ürünleri gibi programlarının, temel bilimler gibi üniversitelerde değer kaybedenler arasında girmeye başladığına aktaran Saraç, “Yükseköğretimde bu fakültelerin yöneticileri, öğretim üyeleri ve sektörle bir dizi çalışma gerçekleştirdik. Devlet üniversitelerinde bu programları tercih ederek yerleşen ilk 3 sıradaki öğrencilere eğitim süreçleri boyunca YÖK bursu veriliyor. Bu yıl, bu programdan 630 öğrencimiz yararlanıyor. Sürdürülebilir kalkınmanın esas itibariyle ekoloji ve ekonomi arasında bir denge kurarak yol almak olduğunu düşünürsek, gerek temel bilimlerde ve gerekse tarım ve su ürünlerinde gelecek nesiller açısından aldığımız bu kararların son derece isabetli olduğu görülmektedir” ifadelerini kullandı.
“10 üniversitede göç merkezler kuruldu”
Saraç, konuşmasına şöyle devam etti:
"Tüm bunları gerçekleştirirken sosyal ve ekonomik politikaların yüksek önemini de gözardı etmemekteyiz. Bu bağlamdan olmak üzere son yıllarda önem taşıyan göç merkezli çalışmaları da üniversitelerimiz de hızla oluşturmaya başladık. 10’a yakın üniversitemizde göç ile ilgili merkezler kuruldu, bu yıl alanlara bağlı seçtiğimiz doktora konuları arasında göç çalışmaları bilim dalları da yer almaktadır.”
“Enerji tasarrufu sağlayan yatırımların önemi”
Çevreye duyarlı ve enerji tasarrufu sağlayan yatırımlar, sürdürülebilir ekonomi uygulamalarına yer verilmesinin bölgesel kalkınma açısından önemli bir fırsat olduğunun altını çizen Saraç, “Doktora konuları ve bursların seçiminde enerji mühendisliği bilim dalı da önemli bir yer almıştır. Yani yetiştirdiğimiz gelecek nesillerde özellikle doktora alanları konularında, alan seçimlerinde ülkemizin 21. Yüzyıl gereklerini önde tutmaktayız. Doktoralarda, devlet fonlamalarında bu kavram önceliklerimiz arasındadır” diye konuştu.
“Kalite kavramı”
Bir ülkenin beşeri sermayesinin, o ülkenin var olabilmesinin en güçlü dinamiği olduğunu vurgulayan Saraç, “Bu beşeri sermayenin oluşumuna katkısı dolayısıyladır ki, üniversite ve yükseköğretim olgusu eskisinden daha da önem verilir bir tarzda, ülkelerin strateji belgelerinde yer almaktadır. Fakat bu beşeri sermaye sayısal verilerden ziyade keyfiyet ve nitelikle bir anlam kazanmaktadır. Bu ise nitelikli bilginin ve nitelikli insan gücünün önemini öne çıkarmaktadır. Bu bağlamda ise kalite kavramı öne çıkmaktadır. Bu nedenle, yeni YÖK olarak eğitim-öğretimin niteliğini yükseltecek faaliyetler çerçevesinde yükseköğretimde kalite güvencesi sistemini kurduk. Kalite Kurulu, yoğun bir şekilde çalışıyor. Kalite kavramını, Türk yükseköğretimine yerleştirmekte kararlıyız. Üniversitelerimizin topluma hizmet fonksiyonunun sadece ürettiği, geliştirdiği bilgiyi topluma servis etme olarak algılamadığımızı, üniversitelerimizin toplumun hassasiyetleri ne ve milli değerlere duyarlı, toplumun sorunlu alanlarına dikkat çeken, bu alanlara yönelik iyileştirme çabalarında öncü rol üstlenen kurumlar olması gerektiğini de bir kez daha vurgulamak isterim” ifadelerini kullandı.
“Somut olmayan kültür”
AK Parti Sakarya Milletvekili Mustafa İsen de, "Türkiye kültürel anlamda süper bir güçtür. Bunun uluslar arası arenada konumumuz güçlendirmede önemli enstrümandır. Faaliyete alanından biri zinde doğduğu ve bu doğuşa paralel olarak gelişme gösterdiğidir. Eğer biz bu meselelerin zihnimizde olumlu bir oluşuma imkan sağlarsak bunların sonucu olumlu olur. Savaş ekersek savaş barış ekersek barış ile karşı karşıya kalırız. UNESCO uluslar arası anlamda işlevsel bir boyutu var. Katılımcılar kanaatlerini cesaretle ve özgüvenle ifade etsinler. Bunların hem Türkiye hem de dünya açısından önemli katkıları olacaktır. Bu olumlu gelişmelerden ve konjektürel tavırlara uygun yaklaşımlarsan birisinin de somut olamayan miras konusunda hem uluslar arası düzeyde hemde Türkiye’de elde edilen kazanımlarıdır. Türkiye’nin kültürel birikimi büyük ölçüde somut alanlarda çok önemli birikimlere sahibiz ama, somut olamayan alanlar Türk dünyasının daha büyük zenginliklerinden biridir. Bu konuya dikkat çekilmiştir” dedi.
“Kültür seçkin faaliyeti alanından çıkacak”
UNESCO’nun en güzel sloganlarından biri ‘Herkes için eğitim’ olduğunu aktaran İsen, “Kültür eğitime göre onun bir üstünde kurulabilecek bir faaliyet alanı. Özellikle çağdaş kültür. Gelecek yıllarda öngörüyorum. Şimdiden motta olarak ifade ediyorum. Yakın dönemde biz herkes için kültür sloganı ile de hareket edeceğiz. Ve kültürü bir seçkinlerden faaliyeti olmaktan çıkaracağız, çok daha geniş kitlelere ulaşmış ve yeni imkan olarak değerlendireceğiz. Bu yaklaşımın dünyayı zenginleştirecek önemli bir faaliyet olacağını düşünüyorum” dedi.
Programa, Bakan İsmet Yılmaz’ın yanı sıra, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, UTMK Başkanı Prof.Dr. Öcal Oğuz, UNESCO Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bölüm Direktörü Gülser Corat, Büyükelçi Lale Ülker, UNESCO temsilcileri ve akademisyenler katıldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.