Bilgi:
Instagram'da @mersinhaber'i
takip ederek anlık gelişmelerden daha hızlı haberdar olabilirsiniz.
KAHİRE - Arap Baharı, 17 Aralık 2010'da Tunus’ta işportacı Muhammed Buazizi’nin kendini yakmasıyla ateşlenmişti. Tunus'tan sonra sırasıyla Mısır, Libya ve Suriye ve Yemen'de büyük ayaklanmalar olmuş, Suriye hariç diğer dört Arap ülkesinde yönetimler bir şekilde değişmişti. Beşinci yılına giren Arap Baharı'nın bölgeye faturası ise ağır oldu. Mısır ve Suriyeli gazeteciler, destekledikleri Arap Baharı'nın hedeflerinin tam tersi bir durumla sonuçlandığını, çıkar ilişkileriyle birlikte bölgenin kan gölüne döndüğünü ve Ortadoğu'nun parçalandığını belirtti.
Yaklaşık 1 milyon yüz bin kişinin öldüğü bu ayaklanma ve sonrasındaki iç karışıklıklarda, 10 milyona yakın halk, evlerinden ve yurtlarından göç etmek zorunda bırakıldı. İmkansızlıklardan dolayı ülkelerinden dışarı çıkamayan, çoğunluğunun çocuk ve kadınlardan oluşan 15 milyona yakın kişi de açlık ve salgın hastalıklarla boğuşuyor. Suriye, Libya, Yemen, ve Irak'ta var olan iç savaştan faydalanan IŞİD terör örgütü, bölgedeki karışıklıktan yararlanarak büyüdü. Yaşanan siyasi ve sosyolojik krizlerin yanında bir de IŞİD'in İslam dinini kullanarak yaptığı, katliam, özel mülke el koyma, tecavüz ve yıkımlar ise bölge vatandaşlarının başına adeta kara bulut gibi çöktü.
Cihan Haber Ajansı'na( Cihan) bölgedeki son durumu değerlendirmesi için Mısırlı ve Suriyeli gazetecilere, "Arap Baharı bölgeye ne getirdi, ülkelerden ne götürdü? sorusunu yöneltti. Arap Baharı'nın bölgeyi kan deryasına çevirdiğini belirten tecrübeli gazeteciler, ideolojik kavgaların "çıkar ilişkilerini ve bölgenin parçalanmasını tetiklediğini" anlattı.
ARAP BAHARI ORTADOĞU'YU ATEŞ ÇEMBERİNE ÇEVİRDİ
Ortadoğu'nun en önemli gazeteleri arasında gösterilen ve Mısır'dan yayın yapan Al-Ahram Gazetesi yazarı ve Al-Ahram Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Kurumu Başkanı Hani Raslan, "Arap Baharı ilk başta kişi hak ve özgürlükleri ön planda tutan bir fikirle ortaya çıktı; ancak sonra ideolojik kavgaları, çıkar ilişkilerini ve akabinde de bölgenin parçalanmasını tetikledi." dedi.
Arap Baharı'nı destekleyen Raslan hedeflerinin tam tersi bir sonuçla karşılaştıklarını "Örneğin Suriye ve Yemen'de mezhep, Libya'da kabile, Tunus ve Mısır'da da ideolojik savaşlar baş gösterdi. Oysa biz devrimleri toplumları tek bir hedef etrafında birleştirsin diye yaptığımızı düşünmüştük. Ama maalesef öyle olmadı." sözleriyle dile getirdi. Raslan şöyle devam etti: "Sadece Arap Baharı'nı yaşayan ülkeler değil bölgedeki diğer devletler de dışarıdan müdahaleye açık duruma gelmiş oldu. Irak, Lübnan ve diğerleri buna dahil edilebilir. Dolayısıyla ilk başta iyi niyetle başlamış olsa da ulaştığı son durum itibariyle dış müdahalelerle birlikte Ortadoğu'yu ateş çemberine çevirmiş oldu."
Gazeteci yazar Raslan, ABD ve Rusya gibi büyük devletlerin bölgede emelleri olduğunu vurgulayarak, kısa vadede bu ateşin söneceğine ya da söndürüleceğine inanmadığını belirtti.
IŞİD terör örgütünün İslam'ı temsil etmediğini vurgulayan Raslan, "IŞİD terör örgütü bölgeyi dizayn için kurulmuş bir kan emici grup, bunlar Ortadoğu'da oldukça bu bölgeye huzur gelmez. Bölgenin düzelmesi için en az 20 yıl hatta daha fazla zamana ihtiyaç var." yorumunu yaptı.
TEK ADAMDAN KURTULDUK; ANCAK DAHA KÖTÜSÜYLE KARŞILAŞTIK
Ortadoğu ülkeleri arasında 'Arap Baharı' ayaklanmalarının başladığı üçüncü ülke olan Suriye'den akademisyen ve bölgeyle ilgili yazılar kaleme alan Süleyman Ahmed Ziya, Arap Baharı'nın ulaştığı noktayla ilgili, "Beklediğimiz ümitlerden öte ummadığımız bir tabloyla karşılaştık." ifadesini kullandı. Olaylardan dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalan yaklaşık 7 milyondan biri olduğunu belirten Ziya, "Arap toplumları olarak tek adam diktatörlerinden kurtulacağımızı zannettik; ancak öyle olmadı, eskisinden daha olumsuz bir tabloyla karşılaştık." açıklamasında bulundu. "Asker ve istihbarat vesayetinden, sivil ve partilerin katıldığı çoğulcu bir demokrasiye geçeceğimizi ümit ediyorduk." diye devam eden Ahmed Ziya, özellikle kendi ülkesi Suriye'nin sokaklarının kan deryasına döndüğünü üzülerek izlediklerini aktardı.
Süleyman Ahmed Ziya, mevcut durumun Arap Baharı öncesi konumdan çok daha geri olduğunu, "Toplumlar keskin ayrışmalar yaşıyor, halk birbirine eskisinden daha fazla düşmanca tavır içinde." diyerek özetledi. Arap Baharı'nı yaşayan ülkelerde kişilerin değiştiğini ama siyasi, ekonomik ve toplumsal problemlerin arttığını savundu. Ahmed Ziya, "Bir kısım iç ve dış güçler farklı düşüncelere, inançlara ve mezheplere ait toplumların bir araya gelmesini istemiyorlar ve bunun için de her yönteme başvurarak halkları birbirinden ayrı tutmaya çalışıyorlar." ifadelerini kullandı.
Gelecek yeni neslin mevcut problemleri doğru okuyacağını ümit ettiğini belirten yazar Ahmed Ziya, "Akil insanlar ve etrafında toplanan kişilerin Ortadoğu'nun bir şekilde düzelmesini sağlayacağı ümidini hiçbir zaman yitirmedim ve bu böyle olacak inşallah." şeklinde temennilerini aktardı.
ARAP BAHARI SİYASİ, EKONOMİK, SOSYAL VE KÜLTÜREL YIKIM YAŞATTI
Mısır'ın önde gelen gazetelerinden Al-Vatan'ın önemli yazarlarından Ala Semir, "Arap Baharı'nın ilk başladığı dönemde kısmi de olsa hedefine ulaşmış gibi gözükmesi bizi yanılttı. Beşinci yılına girdiğimiz şu günlerde, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel yıkımın yaşandığına şahit oluyoruz." dedi.
Semir konuşmasında, "İlk dönemde rejimleri değiştirmeyi başardık; ama bunun devamı gelmedi ve Ortadoğu kaynayan bir kazan halini aldı." vurgusunu yaptı. Ala Semir, neye üzüleceklerini şaşırdığını dillendirerek, "İnsani, sosyal, ekonomik, kültürel, dini istismar anlamında bir sürü yeni problemlerin ortaya çıktığını ve Arap toplumlarının bu sorunlar arasında boğulmaya çalışıldığını gördük." tezini ileri sürdü.
Semir, Arap Baharı'nın bundan sonra yeni ve sosyolojik bir şeyin ortaya koyamayacağını savunarak Ortadoğu'da kandan başka birşey getirmeyen bu terime (Arap Baharı) artık bölge halkının inanmayacağını açık açık söyleyebilirim." iddiasını ileri sürdü. CİHAN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.