İZMİR - İzmir Barosu, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı basın açıklamasında, Türkiye’nin hızla cezaevleri ülkesine dönüştüğünü belirtti. Basın özgürlüğüne yönelik, 12 Eylül darbesini aratmayan, özellikle muhalif basına yönelik gözaltı ve tutuklamalar, soruşturma ve dava açmalar, işten çıkarma, haber sitelerine erişim engeli, haber takibini engelleme gibi korkunç bir sansür ve baskn olduğu savunuldu.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün 67. yıldönümünde Türkiye’deki insan hakları meselesine dikkat çekmek için, baro üyesi avukatların katıldığı açıklamayı, İnsan Hakları Hukuku ve Hukuk Araştırmaları Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Nuriye Kadan yaptı. Bildirgenin kabulünden 67 yıl sonra uygarlık değerlerinin çiğnendiği, insan hakları açısından kazanımların gerilediği günlerin yaşandığını ifade eden Av. Kadan, Türkiye’nin, yakın geçmişte içine düştüğü şiddet ve terör sarmalının yaralarını sarmadan, bu yıl da toplumun her kesiminde derin yaralar açan saldırılarla karşı karşıya kaldığını söyledi. Suruç ve Ankara’da yaşanan bombalı saldırılar, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin kardeşlik ve barış çağrısı yaparken öldürülmesi ve terörist saldırılar sonucu polis, asker ve sivillerin ölümleriyle sonuçlanan olayları hatırlatan Kadan, “Başta yaşam hakkı olmak üzere her türlü insan hakkını ortadan kaldıran, toplumun her kesimini derinden etkileyen, manevi ve toplumsal değerlerimizi tahrip eden bu süreç nedeniyle ciddi kaygı ve endişelerimizi kamuoyu ile öncelikle paylaşmak isteriz.” dedi.
'BASINA KORKUNÇ BİR BASKI VE SANSÜR VAR'
Uluslararası kuruluşların verilerine göre basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye’nin, 197 ülke arasında 137. sırada olduğunu kaydeden Kadan, “Korkunç bir sansürün ve baskının olduğunu ifade etmek istiyoruz. Basına yönelik sansürün, yurttaşların haber alma hakkının ihlali niteliğinde de olduğu gözönüne alınırsa muhalif düşüncelerin tamamen susturulmak istendiği anlaşılmaktadır. Düşünceyi açıklama özgürlüğünü engelleyen uygulamalara derhal son verilmeli, buna yol açan yasalar, sonuçlarıyla birlikte yürürlükten kaldırılmalıdır.” diye konuştu.
'TÜRKİYE HIZLA CEZAEVLERİ ÜLKESİNE DÖNÜŞMEKTE'
Türkiye'de halihazırda 361 tutukevi ve cezaevi bulunduğunu, mevcut cezaevlerinde, tutuklu ve hükümlülere yeterli gelmediğinden kapasitelerinin çok üzerinde tutuklu ve hükümlü tutulduğunu belirten Nuriye Kadan, şu bilgileri verdi: “Türkiye’de ceza infaz kurumlarında, 18 yaşından gün almamış 2 bin 165 çocuk hükümlü ve tutuklu bulunuyor. Yine cezaevlerinde, 18-20 yaş arasında 8 bin 17 tutuklu ve hükümlü tutulmaktadır. Türkiye'deki her 100 bin kişi başına düşen ceza infaz kurumundaki kişi sayısı 2010 yılında 163 olurken bu sayı, yıllar itibarıyla sürekli artarak 2014 yılında 204'e ulaştı. Buna karşılık 12 ve daha yukarı yaştaki her 100 bin kişiden 253’ü, ceza infaz kurumlarında yer almıştır. 15 yıl içerisinde Türkiye'nin nüfusu yaklaşık yüzde 24 artarken tutuklu ve hükümlü sayısı yüzde 234 oranında artmıştır. Bu rakamlarıyla Türkiye Avrupa'da ikinci, OECD ülkeleri arasında üçüncü, dünyada ise 10. sıraya yerleşmiştir. Adalet Bakanlığı'nın bildirdiğine göre 2015 yılında, 26 bin 380 kapasiteli 42 yeni cezaevi inşa edilmiş olacaktır. Türkiye hızla, adeta cezaevleri ülkesine dönüşmektedir.”
'617 ÇOCUK ÖLDÜ'
Sivil toplum kuruluşlarının verilerine göre terör saldırılarında, iş kazalarında, cezaevlerinde, savaştan kaçarken ölen mültecilerle birlikte 2015 yılında 617 çocuğun hayatını kaybettiğini de aktaran Av. Kadan, “Avrupa’ya gitmeye çalışan sığınmacıların kullandığı botların batması sonucu, sadece Türk karasuları içinde 46 çocuk boğularak yaşamını yitirmiştir.” dedi. Kadınların eşit ve insanca yaşam isteğinin ölüm ve şiddetle sonuçlandığını dile getiren Kadan, 2015 yılında 239 kadının, erkekler tarafından katledildiğini söyledi. İş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsü olan Türkiye’de, 2015 Aralık ayına kadar bin 592 işçinin hayatını kaybettiğini aktardı.
Ülkelerindeki savaş ve çatışmalar yüzünden toplu halde göçlere mecbur bırakılan sığınmacıların durumununsa insan hakları örgütlerinde endişe uyandırdığını belirten Av. Kadan, mülteciliğin politik değil, insani bir mesele olduğunun kabul edilmesini gerektiğini söyledi. Mülteciler konusunda Türkiye’nin Avrupa’nın bekçisi konumuna sokulduğu çözümlere karşı olduklarını açıkladı.
İzmir Barosu avukatları, açıklamanın sonunda, “Ütopik bir dilekle demokratik hukuk devletinin hayata geçtiği, temel hak ve hürriyetlerden ödün verilmediği, güzel, aydınlık, yaşam dolu günlerde buluşmak dileğiyle.” temennisinde bulundu. CİHAN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.