Dijital dünya hayatımızda var olduğundan beri işler bazı markalar için kolaylaştı bazıları için ise zorlaştı. Geleneksel pazarlamada bütçeler çok önemli. İlişkiler ve güç yaptığınız işin çıktısını doğrudan etkiliyor. Dijitalde durum bu değil. Hemen herkes aynı çizgiden yarışa başlıyor.
Kendi pazarında %30 pay sahibi olan global bir firmayı, henüz pazara çok yeni girmiş bir firma daha iyi iş yaparak geçebiliyor. Peki bu mecralarda yüksek harcamaların hiç mi faydası yok? Elbette var ancak farklı metriklerde.
Sosyal medyada kullanıcı ile iyi iletişim sağlamanın ilk göstergesi etkileşim oranı. Daha fazla içerik paylaştığınızda etkileşim adediniz artsa da formülün bölenlerinde post sayısı olduğu için oran artmıyor. Bu oranın artması için kitlenizi iyi anlayıp onların ilgilenecekleri, beğenecekleri bir iletişim yapmanız gerekiyor. Eğer bunu sağlayabilirseniz milyar dolarlık firmalardan daha iyi iş çıkartabilirsiniz.
Bu durum dijitalin diğer alanlarında da benzer. Örneğin bir firma Google’ın arama reklamlarını kullanıyor. Algoritma çok basit. O arama için vereceğiniz teklif ile kalite puanınız çarpılıyor. Eğer sizinki Apple’ın çarpımından yüksekse onun üzerinde reklamınız yer alabilir. Daha fazla tıklamaya sahip olabilmek için tıklama adedi bazında ödediğiniz paranın miktarının çok olması gerekiyor ancak bu başka bir metrik. Birisi ilk sırada yer almak diğeri daha fazla süre reklam verebilmek.
Dijitalin ölçülebilir olması bu alanda çalışan bizlere fırsatlar sunuyor. Optimize edebilmek, verimini arttırabilmek ve bu sayede etkili işler çıkartabilmek mümkün oluyor. Markalar da bu sayede kullandığı pazarlama bütçesinden daha iyi verim alabiliyor. Hem eşit şartlarda başlıyor hem de daha etkili sonuçlar yakalayabiliyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.