Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, 29 Mayıs'ta Okulların Tatil Olup Olmadığını Açıkladı
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, eğitim gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu.
@mersinhaber 'i takip et
Özer, 28 Mayıs'taki Cumhurbaşkanlığı 2. tur seçimlerinin ardından 29 Mayıs'ta eğitime bir gün ara verileceğini bildirdi.
Açıklamalarında eğitim öğretimin sona ereceği tarihin 16 Haziran olduğunu anımsatan Bakan Özer, yaz okulları konusunda sistemin nasıl işleyeceğine yönelik verdiği bilgide, öncelikle deprem bölgesinde eğitimin normalleşmesi adına büyük çaba sarf edildiğini bildirdi.
Olağanüstü hallerde eğitim normalleştirilmeden hayatın normalleşmeyeceğine işaret eden Bakan Özer, bu yaklaşımda 'her yerde ve her şartta eğitim' mottosuyla deprem bölgesindeki çocukları travmalı ortamdan kurtarıp öğretmenleriyle buluşturmayı merkezlerine aldıklarını söyledi.
Sürecin başarılı bir şekilde ilerlediğini kaydeden Özer şöyle devem etti: "Başlangıçta çocuklarımızı müfredata dayalı bir eğitimden ziyade psikoeğitim ile travmadan kurtarmak ve psikolojik sağlamlıklarını güçlendirmek için bir yaklaşım sergiledik. LGS ve YKS'ye hazırlanan çocuklarımız için özel bir gayret gösterdik. Yaklaşık 3 bin 500 Destekleme ve Yetiştirme Kursunun olduğu noktada LGS ve YKS hazırlanmalarıyla ilgili destekleme kursu açtık. Şimdi Türkiye genelinde yaz okullarıyla ilgili projemiz var. Bir de deprem bölgesinde yaşayan kardeşlerimiz, çocuklarımız için bir programımız var. Bu bölgede yaşayanlarla ilgili 1 Ağustos 1 Eylül tarihleri arasında bir aylık telafi eğitimi yapacağız. Psikososyal destekler ile yaklaşık 2 buçuk milyon öğrenci ve veliye ulaştık. Hem deprem bölgesine hem de depremin dışındaki illere nakillerini aldıran ailelerin çocuklarına her türlü desteği sağladık. Bu bir aylık eğitimde tedavi eğitiminde öğrenme kayıplarıyla ilgili her şeyimizi hazırladık. Program hangi derslerden açılacak? Hangi materyaller gönderilecek. Onların hepsinin basım aşaması da bitmek üzere. Hazırlıklarımız tamamlandı. Sadece bununla bitirmeyeceğiz, bir de 2022-2023 eğitim öğretim yılı başladığı zaman da eğitim öğretim devam ederken bir aylık bir telafi programı daha yapacağız. Yani toplamda 2 aylık bir telafi eğitim programı yapacağız bu bölgedeki öğrencilerimiz için. Aynı zamanda geçen sene dört tane alanda yaz kursu açmıştık. Bilim, sanat, matematik ve yabancı dil, İngilizceyle ilgili. Bu sene bu yine devam edecek. Öğrencilere illa eğitim aldıkları lokasyonda değil, Türkiye'nin hangi noktasına giderse gitsinler bu kurslardan yararlanabilme imkanı getirdik. Aynı şeyi öğretmenler için de sağladık. Öğretmenlerimiz yazın memleketlerine gittikleri zaman oradaki yaz kurslarında eğitici olarak, öğretmen olarak da görevlendirilebiliyorlar. Bu geleneği aynen devam ettireceğiz. Deprem bölgesini de ilave kurslarla telafi eğitimleriyle destekleyeceğiz."
Deprem nedeniyle nakillerini başka illere aldıran yaklaşık 250 bin öğrencinin durumu ile ilgili konuşan Bakan Özer, öğrencilerin memleketlerine geri dönüşlerinin çok hızlı gerçekleştiğini, bugün itibariyle 82 bin 560 öğrencinin geri döndüğünü belirtti. Ağırlık olarak depremden en fazla etkilenen illere dönüş olduğunu anlatan Özer, "Kahramanmaraş'ta 26 bin 417, Hatay'da 15 bin 493, Malatya'da 12 bin 65 ve Adıyaman'da 10 bin 669 olmak üzere diğer illerle beraber yaklaşık 83 bin öğrencimiz geri döndü." dedi.
OECD raporunda, Türkiye'nin okullaşma oranlarını artırırken aynı zamanda kaliteyi de artırdığı bilgisinin yer aldığına işaret eden Özer, 2000'li yıllarda okullaşmayla ilgili çok ciddi problemlerin bulunduğunu, o yıllarda eğitimin tüm kademelerinde ilkokul hariç okullaşma oranlarının yüzde 50'nin altında olduğunu dile getirdi.
Özer, "Bu ne demek? Yani eğitim çağı nüfusunun herhangi bir kademedeki eğitim çağı nüfusunun yarısı okulla buluşamıyordu, okula gidemiyordu. 5 yaştaki okullaşma oranı yüzde 11'di. 5 yaşta okul öncesine gitmesi gereken 100 çocuktan 89'u okula gidemiyordu. Lisede de aynı durum söz konusuydu, lise çağı nüfusun yüzde 44'ü okulla buluşurken, yüzde 56'sı okul dışındaydı. İşte son 20 yılda bunu iyileştirmek için fiziki yatırımlar yapıldı bir kanaldan, bir kanaldan başörtüsü yasaklarıyla katsayı uygulaması kaldırılarak eğitimin demokratikleştirilmesiyle ilgili hamleler yapıldı. Toplumsal taleplere daha duyarlı bir eğitim sistemi oluşturuldu. Ama aynı zamanda eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için ücretsiz kitaplar, taşımalı eğitim, ücretsiz yemek, burslar ve şartlı eğitim gibi eğitimde sosyal politikalar uygulandı." diye konuştu.
Böylece, kısa sürede 5 yaşta yüzde 11 olan okullaşma oranlarının yüzde 99.9'a yükseldiğini aktaran Bakan Özer, "İlkokul yüzde 99.54, ortaokul yüzde 99.17, o yüzde 44 olan lisede okullaşma oranı şu anda yüzde 99.12'ye çıktı. Yani Cumhuriyet tarihinde ilk kez eğitimin tüm kademelerindeki okullaşma oranları yüzde 99'a ve üzerine yükseldi. Şimdi raporda da bunu görüyoruz. Raporda bu okullaşma yani eğitime erişim artarken aslında şu beklenir; kalite biraz ıskalanabilir. Çünkü sayıyı artırıyorsunuz, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da artar, dolayısıyla kalite azalır, performansta gerçekten düşüşler olabilir. İşte Türkiye, hem bu büyümeyi sağlarken eğitimde, aynı zamanda kalite göstergelerini de çok iyi iyileştirmeye sahip oldu ve bu OECD raporunda dikkat çekiyor." bilgisini paylaştı.
Türkiye'nin, 5-14 yaş aralığındaki okullaşma oranlarında OECD ortalamasını geçtiğini ifade eden Bakan Özer şunları söyledi: "Türkiye bu büyümeyi sağlarken, öğretmen başına düşen öğrenci sayısının normalde artmasını beklersiniz. Tam tersine Türkiye, yeni öğretmenleriyle sürekli sistemi genişleterek öğretmen başına düşen öğrenci sayısını sürekli düşürmüş. Bu çok net bir şekilde raporda vurgulanıyor. Yani bunu sağlarken neyi yapmış oluyor? Öğretmen başına düşen öğrenci sayısını azalttığı zaman, kalabalık sınıflar ortadan kalkıyor. Öğretmenin öğrenciyle çok daha rahat bir şekilde etkileşime girebileceği ortamlar tesis edilmiş oluyor. Raporda çok daha ilginç bir şey var; lisedeki öğretmen başına düşen öğrenci sayısı OECD'den bile çok daha iyi noktaya gelmiş. Bu ilk defa ifade ediliyor o raporda. Yani gelinen noktada gerçekten hem uluslararası öğrenci başarı araştırmalarında hem öğretmen başına düşen öğrenci sayısı bağlamında, gerçekten Türkiye artık eski varsayımları, kabukları kırmış, OECD ülkeleriyle rekabet edebilir bir ülke pozisyonunda. Bu da Türkiye Yüzyılına geçişte Türkiye'nin elini güçlendiren en önemli enstrümanlardan bir tanesini oluşturuyor."
Özer, açıklamalarında kız çocuklarını okullaşma oranlarına da değinerek, 2000'li yıllarda ortaöğretimde kız çocuklarının okullaşma oranının yüzde 39 olduğunu, eğitimdeki dönüşümlerin ardından bu oranın yüzde 99'un üzerine çıktığını, yükseköğretimde ise erkekleri geçtiğini vurguladı. "Şu anda zorunlu eğitim kapsamında ilkokul, ortaokul ve lisede okulda olması gerektiği halde kayıt dışı olan öğrenci sayısı 94 bin 984, yani 95 bin." diyen Bakan Özer, kayıt dışı öğrenci konusunda yapılan spekülasyonların da gerçeği yansıtmadığını, ulusal ve uluslararası raporlarda bu verilerin yer aldığını kaydetti.
Açıklamalarında eğitim öğretimin sona ereceği tarihin 16 Haziran olduğunu anımsatan Bakan Özer, yaz okulları konusunda sistemin nasıl işleyeceğine yönelik verdiği bilgide, öncelikle deprem bölgesinde eğitimin normalleşmesi adına büyük çaba sarf edildiğini bildirdi.
Olağanüstü hallerde eğitim normalleştirilmeden hayatın normalleşmeyeceğine işaret eden Bakan Özer, bu yaklaşımda 'her yerde ve her şartta eğitim' mottosuyla deprem bölgesindeki çocukları travmalı ortamdan kurtarıp öğretmenleriyle buluşturmayı merkezlerine aldıklarını söyledi.
Sürecin başarılı bir şekilde ilerlediğini kaydeden Özer şöyle devem etti: "Başlangıçta çocuklarımızı müfredata dayalı bir eğitimden ziyade psikoeğitim ile travmadan kurtarmak ve psikolojik sağlamlıklarını güçlendirmek için bir yaklaşım sergiledik. LGS ve YKS'ye hazırlanan çocuklarımız için özel bir gayret gösterdik. Yaklaşık 3 bin 500 Destekleme ve Yetiştirme Kursunun olduğu noktada LGS ve YKS hazırlanmalarıyla ilgili destekleme kursu açtık. Şimdi Türkiye genelinde yaz okullarıyla ilgili projemiz var. Bir de deprem bölgesinde yaşayan kardeşlerimiz, çocuklarımız için bir programımız var. Bu bölgede yaşayanlarla ilgili 1 Ağustos 1 Eylül tarihleri arasında bir aylık telafi eğitimi yapacağız. Psikososyal destekler ile yaklaşık 2 buçuk milyon öğrenci ve veliye ulaştık. Hem deprem bölgesine hem de depremin dışındaki illere nakillerini aldıran ailelerin çocuklarına her türlü desteği sağladık. Bu bir aylık eğitimde tedavi eğitiminde öğrenme kayıplarıyla ilgili her şeyimizi hazırladık. Program hangi derslerden açılacak? Hangi materyaller gönderilecek. Onların hepsinin basım aşaması da bitmek üzere. Hazırlıklarımız tamamlandı. Sadece bununla bitirmeyeceğiz, bir de 2022-2023 eğitim öğretim yılı başladığı zaman da eğitim öğretim devam ederken bir aylık bir telafi programı daha yapacağız. Yani toplamda 2 aylık bir telafi eğitim programı yapacağız bu bölgedeki öğrencilerimiz için. Aynı zamanda geçen sene dört tane alanda yaz kursu açmıştık. Bilim, sanat, matematik ve yabancı dil, İngilizceyle ilgili. Bu sene bu yine devam edecek. Öğrencilere illa eğitim aldıkları lokasyonda değil, Türkiye'nin hangi noktasına giderse gitsinler bu kurslardan yararlanabilme imkanı getirdik. Aynı şeyi öğretmenler için de sağladık. Öğretmenlerimiz yazın memleketlerine gittikleri zaman oradaki yaz kurslarında eğitici olarak, öğretmen olarak da görevlendirilebiliyorlar. Bu geleneği aynen devam ettireceğiz. Deprem bölgesini de ilave kurslarla telafi eğitimleriyle destekleyeceğiz."
Deprem nedeniyle nakillerini başka illere aldıran yaklaşık 250 bin öğrencinin durumu ile ilgili konuşan Bakan Özer, öğrencilerin memleketlerine geri dönüşlerinin çok hızlı gerçekleştiğini, bugün itibariyle 82 bin 560 öğrencinin geri döndüğünü belirtti. Ağırlık olarak depremden en fazla etkilenen illere dönüş olduğunu anlatan Özer, "Kahramanmaraş'ta 26 bin 417, Hatay'da 15 bin 493, Malatya'da 12 bin 65 ve Adıyaman'da 10 bin 669 olmak üzere diğer illerle beraber yaklaşık 83 bin öğrencimiz geri döndü." dedi.
OECD raporunda, Türkiye'nin okullaşma oranlarını artırırken aynı zamanda kaliteyi de artırdığı bilgisinin yer aldığına işaret eden Özer, 2000'li yıllarda okullaşmayla ilgili çok ciddi problemlerin bulunduğunu, o yıllarda eğitimin tüm kademelerinde ilkokul hariç okullaşma oranlarının yüzde 50'nin altında olduğunu dile getirdi.
Özer, "Bu ne demek? Yani eğitim çağı nüfusunun herhangi bir kademedeki eğitim çağı nüfusunun yarısı okulla buluşamıyordu, okula gidemiyordu. 5 yaştaki okullaşma oranı yüzde 11'di. 5 yaşta okul öncesine gitmesi gereken 100 çocuktan 89'u okula gidemiyordu. Lisede de aynı durum söz konusuydu, lise çağı nüfusun yüzde 44'ü okulla buluşurken, yüzde 56'sı okul dışındaydı. İşte son 20 yılda bunu iyileştirmek için fiziki yatırımlar yapıldı bir kanaldan, bir kanaldan başörtüsü yasaklarıyla katsayı uygulaması kaldırılarak eğitimin demokratikleştirilmesiyle ilgili hamleler yapıldı. Toplumsal taleplere daha duyarlı bir eğitim sistemi oluşturuldu. Ama aynı zamanda eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için ücretsiz kitaplar, taşımalı eğitim, ücretsiz yemek, burslar ve şartlı eğitim gibi eğitimde sosyal politikalar uygulandı." diye konuştu.
Böylece, kısa sürede 5 yaşta yüzde 11 olan okullaşma oranlarının yüzde 99.9'a yükseldiğini aktaran Bakan Özer, "İlkokul yüzde 99.54, ortaokul yüzde 99.17, o yüzde 44 olan lisede okullaşma oranı şu anda yüzde 99.12'ye çıktı. Yani Cumhuriyet tarihinde ilk kez eğitimin tüm kademelerindeki okullaşma oranları yüzde 99'a ve üzerine yükseldi. Şimdi raporda da bunu görüyoruz. Raporda bu okullaşma yani eğitime erişim artarken aslında şu beklenir; kalite biraz ıskalanabilir. Çünkü sayıyı artırıyorsunuz, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da artar, dolayısıyla kalite azalır, performansta gerçekten düşüşler olabilir. İşte Türkiye, hem bu büyümeyi sağlarken eğitimde, aynı zamanda kalite göstergelerini de çok iyi iyileştirmeye sahip oldu ve bu OECD raporunda dikkat çekiyor." bilgisini paylaştı.
Türkiye'nin, 5-14 yaş aralığındaki okullaşma oranlarında OECD ortalamasını geçtiğini ifade eden Bakan Özer şunları söyledi: "Türkiye bu büyümeyi sağlarken, öğretmen başına düşen öğrenci sayısının normalde artmasını beklersiniz. Tam tersine Türkiye, yeni öğretmenleriyle sürekli sistemi genişleterek öğretmen başına düşen öğrenci sayısını sürekli düşürmüş. Bu çok net bir şekilde raporda vurgulanıyor. Yani bunu sağlarken neyi yapmış oluyor? Öğretmen başına düşen öğrenci sayısını azalttığı zaman, kalabalık sınıflar ortadan kalkıyor. Öğretmenin öğrenciyle çok daha rahat bir şekilde etkileşime girebileceği ortamlar tesis edilmiş oluyor. Raporda çok daha ilginç bir şey var; lisedeki öğretmen başına düşen öğrenci sayısı OECD'den bile çok daha iyi noktaya gelmiş. Bu ilk defa ifade ediliyor o raporda. Yani gelinen noktada gerçekten hem uluslararası öğrenci başarı araştırmalarında hem öğretmen başına düşen öğrenci sayısı bağlamında, gerçekten Türkiye artık eski varsayımları, kabukları kırmış, OECD ülkeleriyle rekabet edebilir bir ülke pozisyonunda. Bu da Türkiye Yüzyılına geçişte Türkiye'nin elini güçlendiren en önemli enstrümanlardan bir tanesini oluşturuyor."
Özer, açıklamalarında kız çocuklarını okullaşma oranlarına da değinerek, 2000'li yıllarda ortaöğretimde kız çocuklarının okullaşma oranının yüzde 39 olduğunu, eğitimdeki dönüşümlerin ardından bu oranın yüzde 99'un üzerine çıktığını, yükseköğretimde ise erkekleri geçtiğini vurguladı. "Şu anda zorunlu eğitim kapsamında ilkokul, ortaokul ve lisede okulda olması gerektiği halde kayıt dışı olan öğrenci sayısı 94 bin 984, yani 95 bin." diyen Bakan Özer, kayıt dışı öğrenci konusunda yapılan spekülasyonların da gerçeği yansıtmadığını, ulusal ve uluslararası raporlarda bu verilerin yer aldığını kaydetti.