Mekke’de "Kabe, Mesci̇d-i̇ Haram ve Arafat" Konulu Konferans
Tarsus Müftüsü Hayri ERENAY, Mekke Kabe, Mescid-i Haram ve Arafat konulu bir konferans verdi.
@mersinhaber 'i takip et
19.08.2017 Cumartesi günü Mekke Aziziye ve Cüheni otelde gerçekleştirilen konferansa Tarsus’lu hacılarımızın yanı sıra çevre il ve ilçelerden yoğun katılım gözlemlendi.
Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından Haccın insanı olgunlaştıran, eğiten bir mektep olduğunu kaydeden Tarsus İlçe Müftüsü Hayri ERENAY, şunları söyledi;
“Hac bir mekteptir…”
Hac, kelime anlamı olarak ‘yüksek bir gaye, yüce bir hedef’ demektir. Hac, insanı yüce gayelere hazırlayan heyecanı ve coşkusu yüksek bir mekteptir. Bu mektebin sahibi Allah, yeri Mekke, Kabe, Mina, Arafat, Müzdelife ve nihayeti Medine’dir. Hac, insanlığın atası Hz. Adem ve Hz. İbrahim’in ilk rehberi olduğu, Hz. Muhammed’in ilk muallimi olduğu bir mekteptir. Üniforması kefeni andıran ihramdır. Asıl hedefi takva olan bir mekteptir. Sevginin gönüle nakış nakış işlendiği ve talim edildiği bir mekteptir. Sabrın, paylaşmanın, dostluğun yüksek seviyede yaşandığı bir mekteptir. Allaha verdiğimiz ilahi sözleşmeyi yeniden yaşadığımız bir mekteptir. Tavaf esnasında suyun akışını andıran hacı kardeşlerimizin coşku ve kaynaşmalarının melekleri andırdığı bir mekteptir. Duyguların şefkatle yıkandığı heveslerin edeple uslandığı bir mekteptir. Kabe ile kalp ilişkisini öğreten kalbin Kabe’den daha üstün olduğunu anlatan bir mekteptir ” dedi.
Kâbe’nin, yeryüzünde kurulan ilk mescid olduğunu, insanların ilk mabedi ve “Allah’ın Evi” olarak adlandırıldığını belirten Müftümüz Hayri ERENAY; “Ali İmran Suresi 96. Ayette “Doğrusu insanlar için kurulan ilk mabet, kesinlikle Mekke’deki o çok mübarek ve âlemlere hidayet olan ibadet evidir” denilmektedir. Kabe’nin ilk olarak Hz. Adem tarafından yapıldığına inanılır. Hz. Şit zamanında yapılan yerde bir taş kalır. O’da bu taşın yanına bir bina yapar. Sonra Hz. Nuh tufanında bina kumlar altında kalır. Hz İbrahim Allah’ın emri ile bu yerin bulunduğu yere gelir, Kuran’ımıza göre Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından insanlığın istikbalini temsil eden bu mabedin temelleri yükseltilerek “Kâbe” yapılır.
Kabe’nin tarihi süreçteki serüvenini özetleyen Müftümüz Kısaca Şunlara değindi: “İslam’dan önce Kâbe’de Araplar tarafından kutsal sayılan ve tapılan 360 tane put bulunmaktaydı. Hz. Peygamberimiz zamanında Kâbe Müslümanların eline geçince Kuranımız İsra Suresi 81. Ayetinde ki “Hak geldi, batıl yok oldu” hükmü gereğince, bütün bu putlar kaldırıldı. Bilal Kâbe’de ilk ezanı okudu.
Kâbe, Arapça dört köşe planı olan veya dört direk üzerine kurulmuş yüksek bina demektir. Müslümanlar için birliğin, dayanışmanın, kaynaşmanın ve diriliğin simgesi olarak kabul edilir ve mukaddestir. “Beytullah, Kâbe-i Şerif, Kâbe-i Muazzama, Mescidü’l Haram veya Beyt-i Atik” diye adlarla anılmaktadır. İslam Dininin ilk ve en kutsal mekânı olarak kabul edilmektedir. Bu kutsallık, Maide Suresi 97. Ayetin de “Allah Kâbe’yi O Beyt’i Haram’ı, insanlar için hayat kaynağı yaptı…” diye belirtilmektedir. Kâbe’nin içinde bulunduğu alanı çevreleyen büyük mescide “Mescid-i Haram” denilmektedir. Dünyada ki bütün Müslümanlar, nerede olursa olsunlar, Kâbe’ye yönelerek namazlarını kılarlar. Kâbe’nin olduğu bu yöne “Kıble” denir.
İslam’ın beş temel esaslarında olan Hac, dünyanın dört bir yanından milyonlarca Müslümanların Kâbe’ye gelinerek bu şart yerine getirilir. Yüce Allah hac konusunda Bakara Suresi 196. Ayetinde “Haccı ve umreyi de Allah için tamam yapın” demektedir. Bu görev için Ali İmran Suresi 97. Ayette ise “Orada açık alametler ve İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren güvenlik içinde olur. Oraya gitmeye gücü yeten herkesin o ibadet evini ziyaret etmesi de Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır” denilmektedir.
Kâbe’nin bölümleri ise, Müslümanların cennetten indiğine inanılan kara parlak taş olan Hacerü’l Esved, Kabe’nin kapısı, Osmanlılar tarafından yapılan altın oluk, Hicru İsmail diye bilinen İsmail Duvarı, Hz. İbrahim’in ayak izini bıraktığı mevki olan Makam-ı İbrahim, Kabe örtüsü, Kabe’nin doğu duvarının önünde bulunan Cebrail Makamı dır” dedi.
Haccın önemli rükünlerinden olan Arafat konusuna açılık getiren Müftümüz Hayri ERENAY; “Rasülullah’ın (sav) “Hac Arafattır” buyruğunda işaret ettiği gibi, hac ibadetinin en önemli şartı Arafat vakfesidir. Lugat anlamıyla vakfe, durak, durulacak yer ya da duruş demektir. Arafat’ta durmak, durulması gerektiği gibi duruluşa geçmektir” diyen Müftümüz yüzlerce hacıya hitaben konuşmasına şöyle devam etti;
“Ve siz Araf’a ve siz vakfeye geldiniz. Kefene benzer ihramlarınızla haşrolarak, bir yeniden dirilişi yaşayarak, ahiret günü şuuruyla vakfe yapmaya geldiniz.
İnsanlık ailesinin bu dünyadaki ilk temelinin atıldığı bu mübarek yere hoş geldiniz.
Arafat, Havva anamızla, Adem babamızın göz yaşları ile hasretlerini giderdikleri yerdir.
Arafat, o büyük iki insanın yalvarışlarını kabul edilip büyük affa mazhar oldukları yerdir.
Allah davet etti sizi, geldiniz. Arafat’tasınız. Cebel-i Rahme’nin koynundasınız. Şimdi sıra sizde. Siz davet edeceksiniz. Tabi O’nu ağırlayacak selim bir Kalbiniz varsa. O’nu harabeye dönmüş, şehir çöplüğünden beter hale gelmiş bir yürekle davet edemezsiniz. Önce orayı temizlemelisiniz.
Hacc, hacca gelen her mü’min için bir milat olmalıdır. Hz. Peygamber bir hadisinde, Arafat’ta marifete eren kişiyi tasvir ederken “anasından doğduğu günkü gibi” buyurur. İşte böylesine bir milad, Arafat’ta yeniden doğan bir mü’min hayatını, “milattan önce-milattan sonra” der gibi “hacdan önce-hacdan sonra” diyecek kadar pozitif yönde değiştirmeli, hacc onun için ba’sü ba’de’l-mevt (yeniden doğuş) olmalıdır” dedi.
Arafat bir mahşer provasıdır, diyen Müftümüz sözlerinin sonunda; “Arafat, dirilişi, mahşeri, mahkeme-i kübrayı öncesi bekleyişi, ölmeden önce ölmeyi, hesaba çekilmeden önce muhasebe yapmayı bilmektir. Arif olan anlar. Arafat’ı idrak ederek hacı olur. Arafat, irfan meydanıdır. Arafat marifeti yakalama yeridir. Arafat önce kendini bilme, kendini bulma deneyimidir” dedi.
Duygulu anların yaşandığı konferans tekbir ve telbiyelerle sone erdi.
Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından Haccın insanı olgunlaştıran, eğiten bir mektep olduğunu kaydeden Tarsus İlçe Müftüsü Hayri ERENAY, şunları söyledi;
“Hac bir mekteptir…”
Hac, kelime anlamı olarak ‘yüksek bir gaye, yüce bir hedef’ demektir. Hac, insanı yüce gayelere hazırlayan heyecanı ve coşkusu yüksek bir mekteptir. Bu mektebin sahibi Allah, yeri Mekke, Kabe, Mina, Arafat, Müzdelife ve nihayeti Medine’dir. Hac, insanlığın atası Hz. Adem ve Hz. İbrahim’in ilk rehberi olduğu, Hz. Muhammed’in ilk muallimi olduğu bir mekteptir. Üniforması kefeni andıran ihramdır. Asıl hedefi takva olan bir mekteptir. Sevginin gönüle nakış nakış işlendiği ve talim edildiği bir mekteptir. Sabrın, paylaşmanın, dostluğun yüksek seviyede yaşandığı bir mekteptir. Allaha verdiğimiz ilahi sözleşmeyi yeniden yaşadığımız bir mekteptir. Tavaf esnasında suyun akışını andıran hacı kardeşlerimizin coşku ve kaynaşmalarının melekleri andırdığı bir mekteptir. Duyguların şefkatle yıkandığı heveslerin edeple uslandığı bir mekteptir. Kabe ile kalp ilişkisini öğreten kalbin Kabe’den daha üstün olduğunu anlatan bir mekteptir ” dedi.
Kâbe’nin, yeryüzünde kurulan ilk mescid olduğunu, insanların ilk mabedi ve “Allah’ın Evi” olarak adlandırıldığını belirten Müftümüz Hayri ERENAY; “Ali İmran Suresi 96. Ayette “Doğrusu insanlar için kurulan ilk mabet, kesinlikle Mekke’deki o çok mübarek ve âlemlere hidayet olan ibadet evidir” denilmektedir. Kabe’nin ilk olarak Hz. Adem tarafından yapıldığına inanılır. Hz. Şit zamanında yapılan yerde bir taş kalır. O’da bu taşın yanına bir bina yapar. Sonra Hz. Nuh tufanında bina kumlar altında kalır. Hz İbrahim Allah’ın emri ile bu yerin bulunduğu yere gelir, Kuran’ımıza göre Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından insanlığın istikbalini temsil eden bu mabedin temelleri yükseltilerek “Kâbe” yapılır.
Kabe’nin tarihi süreçteki serüvenini özetleyen Müftümüz Kısaca Şunlara değindi: “İslam’dan önce Kâbe’de Araplar tarafından kutsal sayılan ve tapılan 360 tane put bulunmaktaydı. Hz. Peygamberimiz zamanında Kâbe Müslümanların eline geçince Kuranımız İsra Suresi 81. Ayetinde ki “Hak geldi, batıl yok oldu” hükmü gereğince, bütün bu putlar kaldırıldı. Bilal Kâbe’de ilk ezanı okudu.
Kâbe, Arapça dört köşe planı olan veya dört direk üzerine kurulmuş yüksek bina demektir. Müslümanlar için birliğin, dayanışmanın, kaynaşmanın ve diriliğin simgesi olarak kabul edilir ve mukaddestir. “Beytullah, Kâbe-i Şerif, Kâbe-i Muazzama, Mescidü’l Haram veya Beyt-i Atik” diye adlarla anılmaktadır. İslam Dininin ilk ve en kutsal mekânı olarak kabul edilmektedir. Bu kutsallık, Maide Suresi 97. Ayetin de “Allah Kâbe’yi O Beyt’i Haram’ı, insanlar için hayat kaynağı yaptı…” diye belirtilmektedir. Kâbe’nin içinde bulunduğu alanı çevreleyen büyük mescide “Mescid-i Haram” denilmektedir. Dünyada ki bütün Müslümanlar, nerede olursa olsunlar, Kâbe’ye yönelerek namazlarını kılarlar. Kâbe’nin olduğu bu yöne “Kıble” denir.
İslam’ın beş temel esaslarında olan Hac, dünyanın dört bir yanından milyonlarca Müslümanların Kâbe’ye gelinerek bu şart yerine getirilir. Yüce Allah hac konusunda Bakara Suresi 196. Ayetinde “Haccı ve umreyi de Allah için tamam yapın” demektedir. Bu görev için Ali İmran Suresi 97. Ayette ise “Orada açık alametler ve İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren güvenlik içinde olur. Oraya gitmeye gücü yeten herkesin o ibadet evini ziyaret etmesi de Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır” denilmektedir.
Kâbe’nin bölümleri ise, Müslümanların cennetten indiğine inanılan kara parlak taş olan Hacerü’l Esved, Kabe’nin kapısı, Osmanlılar tarafından yapılan altın oluk, Hicru İsmail diye bilinen İsmail Duvarı, Hz. İbrahim’in ayak izini bıraktığı mevki olan Makam-ı İbrahim, Kabe örtüsü, Kabe’nin doğu duvarının önünde bulunan Cebrail Makamı dır” dedi.
Haccın önemli rükünlerinden olan Arafat konusuna açılık getiren Müftümüz Hayri ERENAY; “Rasülullah’ın (sav) “Hac Arafattır” buyruğunda işaret ettiği gibi, hac ibadetinin en önemli şartı Arafat vakfesidir. Lugat anlamıyla vakfe, durak, durulacak yer ya da duruş demektir. Arafat’ta durmak, durulması gerektiği gibi duruluşa geçmektir” diyen Müftümüz yüzlerce hacıya hitaben konuşmasına şöyle devam etti;
“Ve siz Araf’a ve siz vakfeye geldiniz. Kefene benzer ihramlarınızla haşrolarak, bir yeniden dirilişi yaşayarak, ahiret günü şuuruyla vakfe yapmaya geldiniz.
İnsanlık ailesinin bu dünyadaki ilk temelinin atıldığı bu mübarek yere hoş geldiniz.
Arafat, Havva anamızla, Adem babamızın göz yaşları ile hasretlerini giderdikleri yerdir.
Arafat, o büyük iki insanın yalvarışlarını kabul edilip büyük affa mazhar oldukları yerdir.
Allah davet etti sizi, geldiniz. Arafat’tasınız. Cebel-i Rahme’nin koynundasınız. Şimdi sıra sizde. Siz davet edeceksiniz. Tabi O’nu ağırlayacak selim bir Kalbiniz varsa. O’nu harabeye dönmüş, şehir çöplüğünden beter hale gelmiş bir yürekle davet edemezsiniz. Önce orayı temizlemelisiniz.
Hacc, hacca gelen her mü’min için bir milat olmalıdır. Hz. Peygamber bir hadisinde, Arafat’ta marifete eren kişiyi tasvir ederken “anasından doğduğu günkü gibi” buyurur. İşte böylesine bir milad, Arafat’ta yeniden doğan bir mü’min hayatını, “milattan önce-milattan sonra” der gibi “hacdan önce-hacdan sonra” diyecek kadar pozitif yönde değiştirmeli, hacc onun için ba’sü ba’de’l-mevt (yeniden doğuş) olmalıdır” dedi.
Arafat bir mahşer provasıdır, diyen Müftümüz sözlerinin sonunda; “Arafat, dirilişi, mahşeri, mahkeme-i kübrayı öncesi bekleyişi, ölmeden önce ölmeyi, hesaba çekilmeden önce muhasebe yapmayı bilmektir. Arif olan anlar. Arafat’ı idrak ederek hacı olur. Arafat, irfan meydanıdır. Arafat marifeti yakalama yeridir. Arafat önce kendini bilme, kendini bulma deneyimidir” dedi.
Duygulu anların yaşandığı konferans tekbir ve telbiyelerle sone erdi.