Kılıçdaroğlu: Erdoğan Neden Endişe Ediyor
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, referandumla ilgili "Erdoğan'ın endişesi ne?" şeklinde ifadelerde bulundu. İşte detaylar...
@mersinhaber 'i takip et
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yargıda Birlik Derneği üyelerini kabulündeki “İtirafçılara güvenmeyin” sözlerine dikkat çekerek “Acaba yapılan itiraflar önce Erdoğan’a mı servis ediliyor” kuşkusunu dile getirdi. Kılıçdaroğlu, “Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ortaya çıkacak olan ifadelerin, bunun bir kontrollü darbe olduğu gerçeğini ortaya çıkarmasından mı endişe ediyor"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu referandumla ilgili iki kaygısını “AKP devletiyle mücadele edeceğiz, valisi, paşası, emniyet müdürü, tapu müdürüyle hep beraber neden bu referanduma evet oyu verilmesini savunan bir devlet çıkacak karşımıza. Ve terör olaylarının artması. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde yaratılan tablonun bir benzeri yaratılması” diye sıraladı. CHP lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “itirafçılara güvenmeyin” sözlerine de dikkat çekerek, “Acaba yapılan itiraflar önce Erdoğan’a mı servis ediliyor” kuşkusunu dile getirdi. Kılıçdaroğlu bir grup gazeteciyle kahvaltıda buluştu, soruları yanıtladı. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:
Halk ‘hayır’ diyecek: Referandumda halkın hayır diyeceğine yüzde yüz inanıyorum. Nedeni de şu: Benim gibi düşünmeyen birisinin düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi bir ihtiyaçsa, sadece benim değil onun da ihtiyacı. Bu değişiklikle, toplumda çatışma kültürü ön plana çıkartılıyor. Bu anayasa değişikliği gayrimeşru bir değişikliktir.
‘Erdoğan endişe mi duyuyor?’
Görevimi yaptım: Bahçeli’ye gidiş nedenim şuydu; benim bir siyasi partinin genel başkanı olarak Türkiye’ye karşı bir sorumluluğum var, değişikliğin Türkiye için ne tür felaketler getireceğini anlatmam gerekiyordu. İleride kimse bana şu soruyu sormamalıydı: “Niye zamanında gidip söylemedin”. Ben o görevimi yaptım. Kendisine oyunun rengini değiştirin diye bir öneri götürmedim. Ahlaki de değil.
İtiraflar Erdoğan’a servis mi ediliyor?: Cumhurbaşkanı’nın açıklaması var, itirafçıların itiraflarına güvenmeyin. Acaba yapılan itiraflar önce Erdoğan’a mı servis ediliyor? 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ortaya çıkacak olan ifadeler, anlatımlar bunun bir kontrollü darbe olduğu gerçeğini ortaya çıkarmasından mı Erdoğan endişe duyuyor? İki polis şefiyle Erdoğan’ın buluştuğunu anlatıyor, onların bir üst amiri. Erdoğan o zaman başbakan. Başbakan, genel müdür varken müsteşar varken, bakan varken, iki polis müdürüyle niye görüşme ihtiyacını hisseder? Bu ayrıntıların araştırılması lazım.
Referandumda terör kaygısı: İki temel kaygı alanımız var. Referandumda AKP devletiyle mücadele edeceğiz; valisi, paşası, emniyet müdürü, tapu müdürüyle hep beraber neden bu referanduma evet oyu verilmesini savunan bir devlet çıkacak karşımıza. Terör olaylarının artması ve Türkiye’nin acı bir gündemle yüz yüze gelmesi. Bu 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde yaratılan tablonun bir benzeri yaratılması.
Türk bayraklı kampanya
Tuzağa düşmeyeceğiz: Kamplaşma doğru değil, biz kendimizi demokrasiyi savunan herkesin yanında hissedeceğiz ve öyle konumlandıracağız. Onlar bunu bir siyasal partinin sorunu haline indirgeyip buradan yol almak istiyorlar. AKP, CHP’yi farklı bir pozisyonun içinde göstermek isteyecektir, bu tuzağa düşmeyeceğiz. Referandumda CHP bayrağı olmayacak, kullanacağımız tek bayrak Türk bayrağıdır.
‘Her yol mubah’ kültürü: AKP ne zaman doğruları söyledi, ortama göre dil geliştiren bir parti. Sabah söylediğini öğleden sonra rahatlıkla yalanlıyor. “Anayasa değişikliğini yapıyoruz, Türkiye’de koalisyon dönemi bitsin.” Şu an anayasa değişikliğinde bir koalisyon var zaten, yan yanalar. Bir de bakanlık teklif ediyor, hani koalisyon dönemi bitecekti. Kültürlerinde “Amaca ulaşmak için her yol mubahtır” var. Binali Bey’in söylemlerinin çok büyük bir kıymet-i harbiyesi yok.
Oyla geldik korkmuyoruz
Bu söylemin temelinde şu yatıyor: Buna itiraz etmeyin, nasıl olsa halka gideceğiz. Siz halktan mı korkuyorsunuz, hiç ilgisi olmayan bir sorun ortaya çıktı. Halka gidip gitmeme ya da halktan korkup korkmama gibi bir mücadele var. Halktan kimsenin korktuğu yok, halkın oylarıyla gelmedik mi buraya. Bir daha gelmeyecekmişiz gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Bu anayasa değişikliğinin gerçekten toplumda yeterince tartışılması ve toplum açısından dayatma olmaması için önce seçimlerin yapılması lazım. Partiler seçim kararı alacak, partiler vatandaşın karşısına çıkıp “Beni iktidar yaparsanız bu anayasayı şöyle değiştireceğiz” desinler. Hiçbir partinin seçim bildirgesinde başkanlık yoktu. Önce seçime gidin diyoruz, onlar seçime gitmiyor, asıl korkan onlar. Gidelim seçime, vaatlerde bulunsunlar. Belki erken seçime gidersek 367’nin üzerinde vekil çıkarmayı taahhüt ederler. O zaman “Anayasa değişikliğini kendilerine önceden söyledik, aldığımız yetkiyi de yerine getiriyoruz” derler.
‘Hayır’ gündemden çıkarır
Referandumda hayır çıkarsa bu gündemimizden kalkar. Erdoğan rahat uyur mu onu bilmiyorum. 7 Haziran gibi bir tablo olmasından duyulan büyük endişe, anayasa değişikliğinin hızlandırılmasına yol açtı.
Teklifte AYM izi: Paketin Saray’da hazırlandığını biliyoruz. Anayasa Mahkemesi çevreleriyle ilişki kurulduğu yönünde bilgiler de yansıyor bize. Acı bir tablo, öyle bir duyumun ortaya çıkması böyle bir söylentinin ortaya çıkması bile üzüntü verici. AKP milletvekillerinin kendi düşüncelerinin olduğunu hiç sanmıyorum. Bilmedikleri ve görmedikleri bir metne imza atarak görevlerini yerine getiren okula yeni başlamış öğrenciler gibiler.
Açık oy kişilik zaafı: Bakanlık ya da Meclis başkanlığı yapmış kişilerin, FETÖ’yle geçmişte ilişkileri olmuş kişilerin oyunu açık kullanmaları kişilik zafiyetini gösteriyor. Acı olan, uzun yıllardır parlamentoda görev yapan insanların bu duruma düşmeleri. Kapalı kapılar ardında “Felakete götürür” nutuğu atanların, tıpış tıpış gidip kontrollü bir şekilde evet demeleri.
Demek ki AYM üyeleriyle görüşüyor (Mustafa Şentop’un ‘AYM bakmaz’ sözleri): AYM’nin bazı üyeleriyle özel görüşmeler yapıyor demek ki. AYM çevrelerinden aldığı güvenden kaynaklanıyor olabilir. Bir yargıç, yaratılan atmosferin etkisinde kalmamalı, hiç kimsenin önünde düğmelerini iliklememeli, Saray’a gidip hiç kimseyi alkışa tutmamalı, onuruyla vakur bir tablo sergilemeli. Üstlendiği görevin bir toplum için ne kadar önemli olduğunun farkında olmalı ve hiçbir iktidar yetkilisi AYM adına konuşmamalı. Birileri çıkıp AYM adına konuşma yapıyorlarsa ve AYM bu atmosferin altında kalıyorsa orada adalet olmaz. Türkiye’yi felakete sürükleyen temel öğelerden birisi AYM olur.
Tehdit ediliyorum: IŞİD ve PKK tarafından tehdit ediliyorum, doğrudur. IŞİD’in bizi hedefe aldığı, suikast düzenleyeceği yönünde ihbarlar da geliyor. Benim yapabileceğim çok fazla bir şey yok. Güvenlik güçlerim yok, istihbarat örgütüm yok.
Parti programımızda var (Demirtaş’ın ‘ilk adımı Kılıçdaroğlu attı’ eleştirisine yanıt): Bununla dokunulmazlığın kaldırılması kastediliyorsa parti programında dokunulmazlığın kaldı- rılması var, her ortamda söyledik, gelirse yine aynı şekilde oy kullanacağız. Onun dışında hapse girmeyle ilgili söylemim olmuşsa, onu bilmiyorum. Bir siyasetçi hapse girsin, tutuklansın, işkence görsün diye bir düşüncem olmadı. Kurultayın üstünde bir yetkim yok, en yetkili organ kurultaydır, o kararın gereğini yerine getirdik.
ÖKSÜZ BİLMECESİ
Öksüz sıradan biri değil: Adil Öksüz sıradan biri değil. Akıncılar Kışlası’nda yakalandı. Hakkında niye üç ayrı tutanak var? Öksüz niye iki cep telefonu taşır ve izin verilir? Adil Öksüz’ün GPRS cihazı niçin var? Aynı ifadeyi veren kişiler tutuklanırken Öksüz niye tutuklanmadı, niye hiç kelepçe takılmadı? MİT Yasası’nda yapılan değişikliğe bakarak yorumlanması lazım. Erzincan’da iki MİT elemanının tutuklanması sonrasındaki açıklamaya bakılmalı. Başbakan’ın izni olmadan MİT elemanları tutuklanmazdı dedi Cihaner, o dönem. Bu cihazları Türkiye’ye hangi kurum ithal ediliyor? Niye kontrollü darbe diyoruz, Öksüz serbest bırakılıyor.
Özgüvensiz hükümet: Yönetimde özgüveni olan bir hükümet başka ülkedeki iktidar değişimini umut veya umutsuzluk olarak görmez. Hükümet Obama’nın gidişini, Trump’ın gelişini umut ve umutsuzluk eksenine oturttu. Kendi geleceğini bir başka ülkede yönetim değişikliğine endekslersen sağlıklı yönetilmediği ortaya çıkar.
‘Bahçeli’yi anlamıyorum’
Koltuk yarışıysa doğru değil: İlk 4 maddeden AKP’nin rahatsızlık duyduğunu biliyoruz. Geçmiş hükümetler döneminde anayasa uzlaşma komisyonunda da ilk 4 maddenin değiştirilmesi gerektiği yönünde teklifleri vardı. Bahçeli bu gerçeği bilmesine karşın neden böyle bir destek veriyor, sorgulanması lazım. Hele “Her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım” diyen bir kişiye, milliyetçiliği bayrak yapan bir siyasal partinin teslim olmasını anlamak mümkün değil. Bu bir bakanlık koltuğu ya da Saray’da oda kapma yarışıysa bu doğru değil.
gercekgundem
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu referandumla ilgili iki kaygısını “AKP devletiyle mücadele edeceğiz, valisi, paşası, emniyet müdürü, tapu müdürüyle hep beraber neden bu referanduma evet oyu verilmesini savunan bir devlet çıkacak karşımıza. Ve terör olaylarının artması. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde yaratılan tablonun bir benzeri yaratılması” diye sıraladı. CHP lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “itirafçılara güvenmeyin” sözlerine de dikkat çekerek, “Acaba yapılan itiraflar önce Erdoğan’a mı servis ediliyor” kuşkusunu dile getirdi. Kılıçdaroğlu bir grup gazeteciyle kahvaltıda buluştu, soruları yanıtladı. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:
Halk ‘hayır’ diyecek: Referandumda halkın hayır diyeceğine yüzde yüz inanıyorum. Nedeni de şu: Benim gibi düşünmeyen birisinin düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi bir ihtiyaçsa, sadece benim değil onun da ihtiyacı. Bu değişiklikle, toplumda çatışma kültürü ön plana çıkartılıyor. Bu anayasa değişikliği gayrimeşru bir değişikliktir.
‘Erdoğan endişe mi duyuyor?’
Görevimi yaptım: Bahçeli’ye gidiş nedenim şuydu; benim bir siyasi partinin genel başkanı olarak Türkiye’ye karşı bir sorumluluğum var, değişikliğin Türkiye için ne tür felaketler getireceğini anlatmam gerekiyordu. İleride kimse bana şu soruyu sormamalıydı: “Niye zamanında gidip söylemedin”. Ben o görevimi yaptım. Kendisine oyunun rengini değiştirin diye bir öneri götürmedim. Ahlaki de değil.
İtiraflar Erdoğan’a servis mi ediliyor?: Cumhurbaşkanı’nın açıklaması var, itirafçıların itiraflarına güvenmeyin. Acaba yapılan itiraflar önce Erdoğan’a mı servis ediliyor? 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ortaya çıkacak olan ifadeler, anlatımlar bunun bir kontrollü darbe olduğu gerçeğini ortaya çıkarmasından mı Erdoğan endişe duyuyor? İki polis şefiyle Erdoğan’ın buluştuğunu anlatıyor, onların bir üst amiri. Erdoğan o zaman başbakan. Başbakan, genel müdür varken müsteşar varken, bakan varken, iki polis müdürüyle niye görüşme ihtiyacını hisseder? Bu ayrıntıların araştırılması lazım.
Referandumda terör kaygısı: İki temel kaygı alanımız var. Referandumda AKP devletiyle mücadele edeceğiz; valisi, paşası, emniyet müdürü, tapu müdürüyle hep beraber neden bu referanduma evet oyu verilmesini savunan bir devlet çıkacak karşımıza. Terör olaylarının artması ve Türkiye’nin acı bir gündemle yüz yüze gelmesi. Bu 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde yaratılan tablonun bir benzeri yaratılması.
Türk bayraklı kampanya
Tuzağa düşmeyeceğiz: Kamplaşma doğru değil, biz kendimizi demokrasiyi savunan herkesin yanında hissedeceğiz ve öyle konumlandıracağız. Onlar bunu bir siyasal partinin sorunu haline indirgeyip buradan yol almak istiyorlar. AKP, CHP’yi farklı bir pozisyonun içinde göstermek isteyecektir, bu tuzağa düşmeyeceğiz. Referandumda CHP bayrağı olmayacak, kullanacağımız tek bayrak Türk bayrağıdır.
‘Her yol mubah’ kültürü: AKP ne zaman doğruları söyledi, ortama göre dil geliştiren bir parti. Sabah söylediğini öğleden sonra rahatlıkla yalanlıyor. “Anayasa değişikliğini yapıyoruz, Türkiye’de koalisyon dönemi bitsin.” Şu an anayasa değişikliğinde bir koalisyon var zaten, yan yanalar. Bir de bakanlık teklif ediyor, hani koalisyon dönemi bitecekti. Kültürlerinde “Amaca ulaşmak için her yol mubahtır” var. Binali Bey’in söylemlerinin çok büyük bir kıymet-i harbiyesi yok.
Oyla geldik korkmuyoruz
Bu söylemin temelinde şu yatıyor: Buna itiraz etmeyin, nasıl olsa halka gideceğiz. Siz halktan mı korkuyorsunuz, hiç ilgisi olmayan bir sorun ortaya çıktı. Halka gidip gitmeme ya da halktan korkup korkmama gibi bir mücadele var. Halktan kimsenin korktuğu yok, halkın oylarıyla gelmedik mi buraya. Bir daha gelmeyecekmişiz gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Bu anayasa değişikliğinin gerçekten toplumda yeterince tartışılması ve toplum açısından dayatma olmaması için önce seçimlerin yapılması lazım. Partiler seçim kararı alacak, partiler vatandaşın karşısına çıkıp “Beni iktidar yaparsanız bu anayasayı şöyle değiştireceğiz” desinler. Hiçbir partinin seçim bildirgesinde başkanlık yoktu. Önce seçime gidin diyoruz, onlar seçime gitmiyor, asıl korkan onlar. Gidelim seçime, vaatlerde bulunsunlar. Belki erken seçime gidersek 367’nin üzerinde vekil çıkarmayı taahhüt ederler. O zaman “Anayasa değişikliğini kendilerine önceden söyledik, aldığımız yetkiyi de yerine getiriyoruz” derler.
‘Hayır’ gündemden çıkarır
Referandumda hayır çıkarsa bu gündemimizden kalkar. Erdoğan rahat uyur mu onu bilmiyorum. 7 Haziran gibi bir tablo olmasından duyulan büyük endişe, anayasa değişikliğinin hızlandırılmasına yol açtı.
Teklifte AYM izi: Paketin Saray’da hazırlandığını biliyoruz. Anayasa Mahkemesi çevreleriyle ilişki kurulduğu yönünde bilgiler de yansıyor bize. Acı bir tablo, öyle bir duyumun ortaya çıkması böyle bir söylentinin ortaya çıkması bile üzüntü verici. AKP milletvekillerinin kendi düşüncelerinin olduğunu hiç sanmıyorum. Bilmedikleri ve görmedikleri bir metne imza atarak görevlerini yerine getiren okula yeni başlamış öğrenciler gibiler.
Açık oy kişilik zaafı: Bakanlık ya da Meclis başkanlığı yapmış kişilerin, FETÖ’yle geçmişte ilişkileri olmuş kişilerin oyunu açık kullanmaları kişilik zafiyetini gösteriyor. Acı olan, uzun yıllardır parlamentoda görev yapan insanların bu duruma düşmeleri. Kapalı kapılar ardında “Felakete götürür” nutuğu atanların, tıpış tıpış gidip kontrollü bir şekilde evet demeleri.
Demek ki AYM üyeleriyle görüşüyor (Mustafa Şentop’un ‘AYM bakmaz’ sözleri): AYM’nin bazı üyeleriyle özel görüşmeler yapıyor demek ki. AYM çevrelerinden aldığı güvenden kaynaklanıyor olabilir. Bir yargıç, yaratılan atmosferin etkisinde kalmamalı, hiç kimsenin önünde düğmelerini iliklememeli, Saray’a gidip hiç kimseyi alkışa tutmamalı, onuruyla vakur bir tablo sergilemeli. Üstlendiği görevin bir toplum için ne kadar önemli olduğunun farkında olmalı ve hiçbir iktidar yetkilisi AYM adına konuşmamalı. Birileri çıkıp AYM adına konuşma yapıyorlarsa ve AYM bu atmosferin altında kalıyorsa orada adalet olmaz. Türkiye’yi felakete sürükleyen temel öğelerden birisi AYM olur.
Tehdit ediliyorum: IŞİD ve PKK tarafından tehdit ediliyorum, doğrudur. IŞİD’in bizi hedefe aldığı, suikast düzenleyeceği yönünde ihbarlar da geliyor. Benim yapabileceğim çok fazla bir şey yok. Güvenlik güçlerim yok, istihbarat örgütüm yok.
Parti programımızda var (Demirtaş’ın ‘ilk adımı Kılıçdaroğlu attı’ eleştirisine yanıt): Bununla dokunulmazlığın kaldırılması kastediliyorsa parti programında dokunulmazlığın kaldı- rılması var, her ortamda söyledik, gelirse yine aynı şekilde oy kullanacağız. Onun dışında hapse girmeyle ilgili söylemim olmuşsa, onu bilmiyorum. Bir siyasetçi hapse girsin, tutuklansın, işkence görsün diye bir düşüncem olmadı. Kurultayın üstünde bir yetkim yok, en yetkili organ kurultaydır, o kararın gereğini yerine getirdik.
ÖKSÜZ BİLMECESİ
Öksüz sıradan biri değil: Adil Öksüz sıradan biri değil. Akıncılar Kışlası’nda yakalandı. Hakkında niye üç ayrı tutanak var? Öksüz niye iki cep telefonu taşır ve izin verilir? Adil Öksüz’ün GPRS cihazı niçin var? Aynı ifadeyi veren kişiler tutuklanırken Öksüz niye tutuklanmadı, niye hiç kelepçe takılmadı? MİT Yasası’nda yapılan değişikliğe bakarak yorumlanması lazım. Erzincan’da iki MİT elemanının tutuklanması sonrasındaki açıklamaya bakılmalı. Başbakan’ın izni olmadan MİT elemanları tutuklanmazdı dedi Cihaner, o dönem. Bu cihazları Türkiye’ye hangi kurum ithal ediliyor? Niye kontrollü darbe diyoruz, Öksüz serbest bırakılıyor.
Özgüvensiz hükümet: Yönetimde özgüveni olan bir hükümet başka ülkedeki iktidar değişimini umut veya umutsuzluk olarak görmez. Hükümet Obama’nın gidişini, Trump’ın gelişini umut ve umutsuzluk eksenine oturttu. Kendi geleceğini bir başka ülkede yönetim değişikliğine endekslersen sağlıklı yönetilmediği ortaya çıkar.
‘Bahçeli’yi anlamıyorum’
Koltuk yarışıysa doğru değil: İlk 4 maddeden AKP’nin rahatsızlık duyduğunu biliyoruz. Geçmiş hükümetler döneminde anayasa uzlaşma komisyonunda da ilk 4 maddenin değiştirilmesi gerektiği yönünde teklifleri vardı. Bahçeli bu gerçeği bilmesine karşın neden böyle bir destek veriyor, sorgulanması lazım. Hele “Her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım” diyen bir kişiye, milliyetçiliği bayrak yapan bir siyasal partinin teslim olmasını anlamak mümkün değil. Bu bir bakanlık koltuğu ya da Saray’da oda kapma yarışıysa bu doğru değil.
gercekgundem