Devlet İcazete İtibar Etmeli
Türk-İslam eğitim geleneğinde önemli bir yere sahip olan ve halen hattatlık gibi birçok dalda değerini koruyan ‘İcazet’ kavramının sanatı ve sanatçıyı koruma adına önemli bir yeri olduğu, yeterlilik ve yetki anlamına gelen bu sıfata devlet kurumlarının da itibar edip dikkate alması gerektiği belirli..
@mersinhaber 'i takip et
Türk-İslam eğitim geleneğinde önemli bir yere sahip olan ve halen hattatlık gibi birçok dalda değerini koruyan ‘İcazet’ kavramının sanatı ve sanatçıyı koruma adına önemli bir yeri olduğu, yeterlilik ve yetki anlamına gelen bu sıfata devlet kurumlarının da itibar edip dikkate alması gerektiği belirliyor.
Son yıllarda ülke genelinde ilginin arttığı ve yeni yeni ustaların yetişmeye başladığı hat sanat dalındaki gelişmelerin umut verici olduğunu belirtiliyor. Ancak, her sanat dalında olduğunu gibi bu sanatın da ekolleri tarafından yüzlerce yıldır belirlenmiş kurallarının korunup tahrip edilmeden gelecek nesillere aktarılmasının büyük önem kazandığı ifade edilirken, salt ticari kaygı ve menfaatler gözetilerek bu alanda ortaya çıkan kötü örneklerin zaman zaman endişe uyandırdığı da kaydediliyor.
1991 Yılında Caferağa Medresesi’nde Hattat Aydın Ergün’den rik’a dersleri alarak yıllardır devam eden hat sevdasına başlayan, 1993-2002 yılları arasında Hekimoğlu Ali Paşa Camii’nde Hattat Hüseyin Kutlu’dan sülüs ve nesih meşk ederek icazet alan, 2000-2004 yılları arasında da Süleymaniye Kütüphanesi’nde Hattat Prof. Dr. Ali Alparslan’dan talik yazısını meşk ettikten sonra 2004’te icazet alan Türkiye’nin önemli hattatlarından Mahmut Şahin, bu sanat dalıyla ilgili umut, kaygı ve tavsiyelerini anlattı.
Meşhur üstatların ‘Kur’an Mekke’de indi, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı’ sözünü hatırlatan Hattat Şahin, yıllar boyunca Türk milletinin hat sanatına büyük katkılar sağlayıp dünyaca ünlü hattatlar yetiştirdiğini belirtti. Ülkede her geçen gün ilginin arttığı hat sanatı konusundaki gelişmelerin umut verici olduğunu anlatan Şahin, bunu Türk milletinin genlerine işleyen sanatın yeniden neşvünema etmesi olarak gördüğünü ifade etti. Türkiye’de birçok kamu kurum ve kuruluşunun, yerel yönetimlerin, dernek ve odalar gibi sivil toplum kuruluşlarının hat kursları düzenleyerek bu sanata ilgi duyanlarını kapılarını açtığını ifade eden Hattat Mahmut Şahin, şunları söyledi;
DEVRET ERKANI HAT ESERLERİNE VE HATTATLARA BÜYÜK ÖNEM VERİYOR
“Bunlar son derece olumlu ve sevindirici gelişmelerdir. Artık devlet nezdinde de hat sanatı, eserleri ve hattatlar daha fazla ilgi görmeye başladı. Cumhuriyetin kurulmasının ardından sekteye uğrayan bu sanat dalı her geçen gün daha da gelişiyor, büyük atılımlar gözlemliyoruz. Yeni başarılı hattatlar yetişiyor. Artık hat eserleri devlet büyüklerimizin, devret erkânının makamlarını, evlerini süslüyor. Artık en değerli hediyeler arasında hat eserleri bulunuyor. Devlet büyükleri bu eserleri misafirlerine hediye ediyor. Artık çok sayıda hat sergileri düzenlenmeye, vatandaşlarımızın ilgisini çekmeye başlandı. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), yurt dışındaki gerek eski Türk-İslam eserlerinin onarımında ve gerekse yeni camilerin tezyininde hattatlara görev veriyor. Ülkemizin ünlü koleksiyon sahipleri hat eserlerine daha büyük rağbet gösteriyor ve müzayedelerde bu eserler önemli ölçülerde değer görüyor. Bu sanatın gelişmesi, sulandırılmaması, bizlere geldiği gibi gelecek nesillere aktarılması için devletimizin ilgili birimlerinin, gerçek manada hak edilerek kazanılmış olan ‘İcazet’ belgelerine itibar etmesi gerekir. Alanında hocası tarafından yetkilendirilmiş hattatlar değerlendirilirken, aldığı diplomaları değil, gerçek manada verilmiş ‘İcazeti’ dikkate alınmalıdır” dedi.
Bütün sanat kolları gibi hattın da kendine özgü bir takım disiplini, kuralları ve edepleri olduğunu anlatan Hattat Mahmut Şahin, bunu dikkat etmenin önemine vurgu yaptı. Hattatlığın genel kuralları yanı sıra bu alanda yetişen ustaların ekolleri de olduğunu ifade eden Şahin, yüzlerce yıldır belirlenmiş kurallarının korunup tahrip edilmeden gelecek nesillere aktarılmasının büyük önem kazandığı ifade etti. Bunun hem sanatı hem de sanatçıyı korumak açısından çok önemli olduğunu anlatan Hattat Mahmut Şahin, şunları söyledi;
HATTAT İLE HOCASI ARASINDA İLİŞKİ ÖLÜMLE BİLE BİTMEZ
“Türk milletinin her zaman iftihar ettiği ‘Ahilik’ geleneğini hepimiz biliyoruz. Çoğunluk yazılı olmayan, bazı kural ve kaidelerle yüzyıllarca süre bu gelenek, sanatı, meslek mensuplarını ve onların hizmet ettiği toplumu da korumuştur. Hat sanatı hattat denilen ustalardan belirli bir disiplin ve belirlenmiş kurallar içinde öğrenilir. Hat satanın en kopmaz parçası İslam dini ve onun getirdiği güzel ahlaktır. Mesela hocamın bu konuda ‘İcazet iyi hattata değil, iyi ahlaka verilir’ diye çok güzel bir sözü vardır. Tasavvuf terbiyesi gibi bir terbiye içinde bu sanat öğrenilir ve hocası ile hattat arasında ilişki ölümle bile sona ermez. Bütün bu hassasiyetler dikkate alınarak hat eğitimine verilmeli. Ne yazık ki salt ticari kaygı ve menfaatler gözetilerek ehil olmayanların bu alanda ortaya çıkan kötü örnekleri zaman zaman bizlerde endişe uyandırmaktadır.”
İCAZET İYİ YAZIYA DEĞİL GÜZEL AHLAKA VERİLİR
Hat sanatının kurumdan değil hocadan öğrenildiğini, ortaya çıkan eserlerde üstadın da sorumluluğu olduğunu belirten Şahin, “Mesela; bir köprü yıkıldığı zaman olayı araştıranlar, bunun kim tarafından yapıldığını belirleyerek bu mühendisten hesap sorarlar. Konu soruşturulurken hiçbir kurum, bu mühendisi kimin yetiştirdiğine, ders geçirdiğine, diploma verdiğine bakmaz ve bu hocadan maddi veya manevi bir sorumluluk üstlenmesini beklemez. Ancak hat sanatında durum tamamen farklıdır. Yazı yazma, altına imza atma yetkisi verilen bir hattatın yaptığı hata icazet veren hocaya bağlanır ve böyle bilinir. Hoca ile hattat arasında ilişkiler, saygı ve minnet, değil icazet aldıktan sonra, öldükten sonra bile bitmez. İslam dini ile doğrudan bir bağlantısı olan hat sanatında edep ve ahlak çok önemlidir. Eski üstatlar bunu çok çok önemsemişlerdir. Hoca, sadece hat sanatını değil, edebi, güzel ahlakı da talebesine aktadır, onun bu konuda da yetişmesine, pişmesine sebep olur. Dolayısı ile ile bu sanatı yeni taliplerine aktarırken salt yazı öğretme düşünülemez. Hocaların, hatta ilgi duyanlara sanatı öğretirken bu durumu da göz önüne almaları elzemdir ve gereklidir. Bu da ancak geleneksel yöntemlerin korunup sürdürülmesi ile olur” diye kaydetti.
HAT SANATINDA GELENEKSEL YÖNTEMLER ÇOK ÖNEMLİ
Hattat Mahmut Şahin, son yıllarda bu sanata ilgili duyanların sayısının hayli arttığını, kendisinin de İstanbul, Kocaeli, Bursa, Kütahya ve Eskişehir’de yaklaşık 500 talebeye ders verdiğini anlattı. Her hafta belirli günlerde bu illere giderek taliplilere bu sanatı, edeplerini, usullerini anlatmaya, faydalı olmaya çalıştığını anlatan Şahin, farklı illerde, hata farklı ülkelerde internet üzerinden ders verdiği talebeleri de olduğunu belirtti. Bu talebelerin dersleri farklı programlarla internet üzerinden kendisine gönderdiğini ifade eden Mahmut Şahin, “Eskiden, hat malzemesi bulmakta bile zorlanırken, şimdi bu sanatı öğrenmek isteyen binlerce talebe var. Hem çok başarılı ve hem de iyi ahlaklı hattatlar yetişerek atalarımızdan bize gelen ve dünyaya örnek olan sanatımızın gelecek nesillere aktarılmasına önem veriyoruz. Hocalarımızdan gördüğümüz usulleri yozlaştırmıyoruz ve bozmuyoruz. Ne öğrenmiş ve görmüş isek onu aktarıyoruz, sulandırılmaması için mücadele ediyoruz. Bu işi ticari kaygılar, birkaç kuruşluk dünya menfaati için kullanılmasına izin vermemeye çalışıyoruz, bunu talebelerimize anlatıyoruz. Bu sanat geleneksel bir sanat olduğu için geleneksel yöntemlerden vazgeçmiyoruz" diye konuştu.
OSMANLICA EĞİTİMİ HEVESLENDİRME İLE BAŞLAMALI
Hattat Şahin, hükümetin Osmanlıca öğrenilmesi konusundaki çalışmaları ve bu konuda alınan kararları memnuniyetle karşıladığını da belirtti. Ancak bazı çekinceleri ve önerileri olduğunu ifade eden Şahin, şunları söyledi;
“Osmanlı Türkçesi dediğimiz ve Türkçe yazının İslam harfleri ile kaleme alındığı Osmanlıcayı atalarımız yüzyıllarca kullandılar. Bu yazı içinde Arapça, Farsça ve diğer farklı dillere ait kelimeler yoğunlukla kullanıldığı için bunu tamamen okuyabilmek, yazabilmek ihtisas isteyen bir iştir. Bunun eğitimi de kısa sürede verilemez. Mezar taşlarını, eski belgeleri okuyabilmek için uzun süre bir eğitim gereklidir. Bence ilköğretim okullarında Osmanlıca eğitimine önce ‘Heveslendirme’ ile başlanılmalı. Çocuklarımız, atalarının kullandığı yazıyı, dili önce sevmelidir. Zaten birkaç dersle Osmanlıca öğrenilebilmesi de mümkün değildir. Çocuklarımıza bu hevesi, özendirmeyi ve sevgiyi verirsek, ileriki yıllarda bunun daha köklü eğitimini alarak Osmanlıcayı çok iyi öğrenebilirler.”